Ülke tarihimizin en karanlık dönemlerinden biri olan ve toplumsal olduğu kadar siyasal yaşantımızda büyük bir yıkıma neden olan 12 Eylül Darbesinin üzerinden 43 yıl geçti. Demokrasiyi acı bir şekilde askıya alan, toplumsal muhalefeti şiddetle bastıran, en temel demokratik hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran, ülkemizin üzerine bir karabasan gibi çöken 12 Eylül Darbesini ve darbecileri bir kez daha lanetle anıyoruz.
Üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen 12 Eylül’ün hala hafızalarımızda yer tutuyor olmasının nedeni, askeri faşist diktatörlük eliyle inşa edilen toplumsal yapının derinleşerek günümüzde de sürüyor olmasıdır. Ülkemiz, hala 12 Eylül faşist diktatörlüğünün belirlediği şartlar altında yönetilmektedir. 12 Eylül bu ülkede faşizmin adıdır. Faşist darbe sadece o günlerimizi değil, Türkiye’nin geleceğini de çalmıştır.
12 Eylül faşizmi; insanlığın ortadan kalkması, sorgusuz katliamlar, faili meçhul cinayetler, her yerde işkenceler, gözaltılar, tutuklamalar ve idamlar ile birlikte halkımızın temel değerleri yok edilmiş, emekten ve insandan yana olan her şey aşındırılmış, faşizme karşı direnen yiğit insanlar katledilmiş, çocuklar bile idam edilmiştir.
Bugün yaşadığımız derin ekonomik krizin nedeni olan neoliberal ekonomik program, 12 Eylül Darbesi’nin en önemli sonuçlarından biridir.
Sosyal devlet anlayışının tasfiyesi, kamusal varlık ve yatırımların özelleştirilmesi, ücretli kesimlerin düşük maaş ve kötü çalışma koşulları altında çalıştırılması, toplumsal örgütlerin etkisizleştirilmesi, 43 yıldır iktidarda bulunan tüm siyasi partiler tarafından kesintisiz bir şekilde uygulanmaktadır. Bu politikalar sonucu rant çevrelerinin ve iktidar yandaşlarının zenginliği artarken üretim alt yapımız büyük oranda aşındırılmış, ülke sanayisi ve tarımı çökertilmiş, kamusal zenginliklerimiz yerli yabancı sermaye kesimlerinin talanına açılmış, işsiz, yoksulluk, gelir dağılımındaki eşitsizlik her geçen yıl daha da büyümüştür.
Muhaliflerin hapsedilmesi, halk iradesinin yok sayılması, basının susturulması, akademisyenlerin üniversitelerden uzaklaştırılması gibi uygulamalar, 12 Eylül geleneğinin halen canlı olduğunu göstermektedir.
12 Eylül Darbesiyle yaratılmak istenen ekonomide neoliberal, toplumsal yaşamda muhafazakâr, siyasette otoriter yönetim anlayışı bugün AKP eliyle inşa edilen tek adam rejimi ile perçinlenmiştir.
Omurgasız canlılar, omurgası olmayan hayvanlara verilen genel bir addır. Omurgasız olarak adlandırılan canlıların yapılarında hiçbir iç iskelet bulunmaz. Tüm hayvanların %95’i bu gruba dahildir.
Gelelim mecazi anlamdaki omurgasız kişilere. Mecaz anlam olarak; düşüncelerini çıkarları doğrultusunda değiştirebilen, ilkesiz kişiler olarak tarif edilir. Omurgasız olmayı tercih etmek veya etmemek kişinin elindedir ve omurgasız olmayı bilerek tercih etmesi gerekir.
Günümüzde bazı insan davranışlarını anlamıyorsunuz veya anlatamıyorsunuz. Bunlar öyle sinsi öyle içten pazarlıklı oluyor ki, ancak yaşayarak anlayabilirsiniz. Omurgalı olan insan kötülüğü bile doğru düzgün, mertçe yapar. Birini üzmek isterse doğrudan üzer, kırmak isterse kıvırmadan kırar. Yanlış yaptığında hesap sorarsın, onun ne yaptığı bellidir.
Ancak bazı insanlar gerçekten kötü bile olamayacak kadar omurgasız olarak davranır ve yaşarlar. Onların ideolojiye, insanlığa, hatta hayata karşı bir duruşu yoktur.
12 Eylül sonrası siyasi yozlaşma o kadar arttı ki ortada ideoloji diye bir şey kalmadı. Bir bakıyorsun devrimci, bir bakıyorsun liboş. Bir bakıyorsun en sıkı solcu, bir bakıyorsun en azılı Faşist. Bir bakıyorsun A partisinde, bir bakıyorsun hop B partisinde. Bir bakıyorsun övüyor, bir bakıyorsun sövüyor. Anlayan varsa beri gelsin.
Bu kadar mı, elbette değil. Vatandaş, ben şu kadar yıllık partiliyim diyor, partinin ev sahibiyim diyor, en iyi partili benim diyor, önceden parti değiştirenlere demediğini bırakmıyor, sonra kendi istediği olmayınca hop başka partiye. Şimdi vatandaşa sormazlar mı, sen nasıl bir insansın diye?
Ama bizde bir söz var, “Büyük lokma ye, büyük konuşma.” Sadece bu yeter sanırım. Herkese omurgalı bir yaşam ve yolda yürürken bolca selam alıp verebildiği günler dileriz.
“İki yüzlülük, çift taraflı kesen bir kılıca benzer; bir tarafı aldattığı insanı keserken diğer tarafı da sahibini keser.” (Cervantes)