Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

Bir Doktorun İsyanı; Zehirleniyoruz

Çok garip bir dönemden geçiyoruz. Ülkenin tarihini, doğasını, ormanını, suyunu, toprağını, halkın sağlığını ve daha birçok değerini koruması gerekenler değil, onlara karşı bu değerleri halk korumaya çalışıyor. Şimdiye kadar defalarca Latmos’un korunması gerektiğini, buradaki tarihi değerlerin ve doğal yapının göz göre göre yok olduğunu, Büyük Menderes akarsuyundan zehir aktığını yazdık ve yazmaya devam edeceğiz.

Latmos Bölgesinde yer alan feldspat ve kuvars madenlerinin talanına şimdilerde kömür, uranyum ve toryum madenlerinin talanı ekleniyor. Üstelik bu maden bölgeleri ve arama sahaları Sarıçay Baraj Havzası içinde yer alıyor. Bu Barajın yüz binlerce insanın yaşadığı Söke ve Kuşadası Bölgesine su sağlayacak olması durumun korku verici tarafını oluşturuyor. Göz göre göre insanların kanser illeti ile baş başa bırakacaklar.

İşte tüm bu sorunlar çevreye duyarlılığı ile bilinen Doktor Metin Aydın’ın isyan etmesine neden oluyor.

Doktor Metin Aydın yıllardır Latmos korunması ile, jeotermal tehlikeye dikkat çekmekle uğraşıyor. Özellikle son dönemde Sarıçay Barajı ve olası tehlikelerden söz ediyor. Ayrıca bu soruna dikkat çekmek için ilgili kişi ve kurumları göreve çağırıyor ama cevap veren olmuyor.

Kendisi ile bu durumu konuştuk. Doktor Metin Aydın bize şunları söyledi: “Söke-Çalışlı köyünde Sarıçay üzerine kurulmakta olan Sarıçay Barajı Türkiye’nin  en önemli Uranyum ve Toryum radyoaktif yatakları arasında yer alan Çavdar ve Demirtepe Uranyum yatakları üzerine kurulmakta. Bu barajın suları Söke ve Kuşadası’nın içme suyu olarak kullanılacak. Sarıçay Barajı kurulur ve tuttuğu sular eğer içme suyu olarak kullanılırsa Söke ve Kuşadası’nda ki evlerin çeşmelerinden Uranyum ve Toryum akacağı hiç kuşkuya bırakmayacak şekilde kesin olacaktır. Sadece bunlar değil elbette, toprak yapısına bağlı olarak arsenik, radon ve alüminyum gibi insan sağlığını olumsuz etkileyen unsurlar var. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Dünyanın hiçbir yerinde Uranyum yatakları üzerine bırakın içme suyu, sulama amaçlı kullanılacak bir baraj yapılmaz. Ben yaptım oldu anlayışında ısrar edilirse çok yakında Söke ve Kuşadası dünyada kanserin ve anomalili doğumların, düşüklerin en fazla görüldüğü yerleşim yeri olacak.”

“Tehlike sadece bunlar değil. Çavdar köy sınırları içinde hali hazırda faaliyet gösteren ve yeni kamulaştırılan açık linyit kömür üretim ocakları Sarıçay vadisinin üst bölgesinde bulunmaktadır. Bu kömür ocakları tüm atıklarını vadi içindeki Sarıçay deresine bırakmakta, kamulaştırma yürürlüğe girer ise atıklarını dereye artarak bırakmaya devam edeceklerdir. İşin akıl almaz, kabul edilemez yanı ise bu kömür ocaklarının Sarıçay vadisinin alt bölümünde Sarıçay deresi üzerinde 260 bin kadar insanın yaşadığı Söke ve Kuşadası ilçelerinin içme suyu ihtiyacını karşılamak üzere Sarıçay Barajının yapılıyor olmasıdır. Üstelik bu kömürlerde uranyum bulunmaktadır.”

“Ayrıca aynı bölgede feldspat ve kuvars madenleri çevrenin ve doğal olarak yeraltı ve yer üstü sularının kirlenmesine neden olmaktadır. Uzun yıllardan beri çok sayıda kurumun yaptığı su ve toprak analizleri bizi doğrulamaktadır. Yetkililer ne kadar yok dese de veriler insan sağlığını hiçe sayıldığını göstermektedir. Sonuç olarak Sarıçay Barajının yeri yanlıştır, önlem alınması gerekmektedir. Ancak bu konuda yetkili kişi ve kurumların tek kelime açıklaması yoktur. Kendilerini göreve davet ediyorum.”

Doktor Metin Aydın, yıllardır haklı mücadelesini sürdürüyor ve son günlerde yetkililerden açıklama alabilmek için uğraşıyor. Aydın Valisi Yakup Canbolat ve ona bağlı birimler, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu ve ona bağlı birimler, Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Kent ve ona bağlı birimlerden yanıt alamadığını söylüyor.

Aydın İlimizde bir milyondan fazla insan yaşıyor. Başta Büyük Menderes Akarsuyu olmak üzere su kaynaklarımızda kirlilik sorunu akıl almaz boyutlara ulaşmış durumda. Anayasamız ilgili tüm kişi ve kuruluşlara halkın sağlığını koruma görevi vermiştir. Ayrıca ülkemizde kuraklık sorunu giderek büyümektedir. Bundan on veya yirmi yıl sonra ilimizde büyük oranda su sıkıntısı yaşanacağı bir gerçektir. Zaten kıt olan su kaynaklarını korumak, kirlenmesini önlemek hepimizin görevidir. Mevcut su kaynaklarını göz göre göre kirlenmesine neden olmak önce halka, sonra da vatana ihanettir. Önümüzdeki kuraklık yıllarında sıkıntı çekmemek için, halkı kanser hastalığının kucağına atmamak için mevcut kaynakları gözümüz gibi korumalıyız. Yarın çok geç olabilir ve yüz binlerce insanın vebalini asla unutmayın.

“Çiçeklerin olmadığı yerlerde insanlar yaşayamaz.”  (Napolyon)

HÜSEYİN ASAR