Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

TOPLUM GERİ GİDİYOR…

BU TESPİTİ 1976’DA İLK OLARAK YAPTIĞINDA İTİRAZ ETTİĞİM BÜYÜK SOSYALİST BİLİM İNSANI VE SOSYOLOG, BEHİCE BORANIN ANISINA


1983 de Maliye Müfettişi iken,1 yıllık staj için Brüksel’e gitmiştim. Tertemiz bir şehir, toplu ulaşımda bir elleriyle tutunup diğer ellerindeki kitapları okuyan insanlar ve aralarındaki saygılı, kibar ilişkiler beni oldukça etkilemişti. Hele de o yıl hükümet tarafından çalışan ücretlerinin 1 puan eksik arttırılması (eşel mobil sistemi) üzerine ilan edilen genel greve, tüm çalışanların yanında jandarmanın bile katılması gelecek açısından da bizi çok mutlu etmiş, oldukça da umutlandırmıştı. Hükümet ise doğal olarak kararında direnememişti O yıllarda Dünyanın birçok yerinde böyle görüntüler görmek olağan sayılmaktaydı.
Son yıllarda ise tüm dünyada olduğu gibi, işçi sınıfı ve çalışanlar hareketlerinin buralarda da önemli güç kaybettiğini görüyoruz? Öyle anlı şanlı, sonuç alıcı genel grevler falan pek olmuyor artık? Toplu ulaşımda ise kitap okuyanların yerini bizdeki kadar olmasa da o çirkin görüntüleriyle telefon bağımlıları aldı. Toplumsal ilişkilerdeki sevgi saygı ise büyük ölçüde yok oldu? Özellikle de eski sömürge ülke insanları (genelde MAROK denilen Fas-Tunus-Cezayirliler) daha sınırlı olsa da bizimkilerin de katılımıyla, sisteme yönlenmesi gereken protest davranışları toplumdaki sevgi, saygı ilişkilerine, temiz çevreye karşı göstermek için yönlendirilmiş durumdalar. Toplumsal ilişkilerdeki çürüme, oralarda da önemli olmaya başladı. Sarı Yeleklilerde olduğu gibi düzene karşı başlayan hareketler ise derin devletlerin topluluğa 1-2 provokatör sokup dükkanlara, arabalara saldırtılmasıyla derhal, anarşi ve teröre dönüştürülüp toplumdan koparılıyor.? Kitle tabanı yok ediliyor? Neredeyse tüm dünya ülkelerinde, özellikle de 1990 lar dan bu yana hızlanan toplumsal olarak bir geri gidiş ve çöküş yaşanıyor? Yenik sosyalistler ise durumlarından memnun! 40 yıllık yöneticilerini çok seviyorlar!

Bizde ise geçmişimizde, sanayi devrimi, reform, Rönesans, aydınlanma gibi toplumları ileriye götüren hareketler olmadığı için demokrasinin güzel yönleri halkın pek de katkısı, mücadelesi olmadan 1962 Anayasasıyla verilen haklardan sonra görülmeye başladı. Sendikacılar tarafından tarihimizin ilk ve en azından bugüne kadar tek sosyalist partisi TİP kuruldu. Toplumun çalışan kesimi, başta öğretmenler ve hatta polisler olmak üzere kendi mesleki örgütlerini kurdular! Kanımca da ülkemiz insanları en güzel günleri o dönem yaşadılar. Tüm sanat dallarında da en güzel yapıtlar o dönem yapıldı. Birçoğumuzun hala o günlerin şarkılarını dinliyor olması bunun en güzel örneğidir. Sonrasında ise bilinen şekilde ve bence devletin kontrolünde, gençlerin silahlandırılması, komanda kampları, tüm sınırlar kapalı iken, göz göre göre El Fetih’e silah kullanmayı, savaşı öğrenmeye gidenler? Arkasından CIA kontrolünde 12 Mart-24 Ocak Kararları-12 Eylül ve yok edilen demokrasi? Sanırım bu günlere nasıl geldiğimizin özeti aslında bu kadar nettir!23 yıldır ise ülkemiz küresel sermayenin en katı şekliyle hakimiyetinde! Doğal olarak da demokrasinin bu kadar yok edildiği bir ülke yönetiminin başında en gerici kesimin temsilcileri bulunuyor?

Demokrasi, katılımcılık ise siyasi partilerin tümünden en küçük STK ya kadar mumla aranıyor? Küresel egemenlerin en büyük başarısı da iktidarın yanında muhalefeti de ele geçirip gericileştirip, etkisizleştirmeleri?
Ne oldu da diyalektiğe göre kısa süreli olarak geri gitse de uzun dönemde hep ileri gitmesi gereken toplumlar üstelik de teknoloji bu kadar ilerlerken nasıl bu hale geldi? İşte bunun için dünyadaki ekonomik gelişmelere bakmak gerekir? Bilindiği gibi, 20.YY ın ortalarından itibaren özellikle de teknolojideki devasa gelişmelerle beraber, gerçekleşen Üçüncü sanayi devrimiyle beraber, üretim süreçlerinde bilgisayar ve iletişim teknolojileri kullanılmaya başlandı. 21.YY ın başlarından itibaren gelişen 4. Sanayi Devrimi, sürecinde ise, sanayide, genel olarak makinelerin insan gücüne gerek kalmaksızın kendilerini ve üretim süreçlerini yönetmelerine başlandı. Tüm bu süreçler içerisinde emeğin üretkenliği dolayısıyla da üretim ve sömürü ise katlanarak arttı. Ancak klasik kapitalizmin bile var olduğu iddia edilen tüm kuralları bile rafa kaldırıldı. Rekabet tamamen bitti. Tekeller küreselleşip devasa boyutlara ulaşarak, özellikle de iletişim sektörünü de kullanarak tüm dünya ekonomisini ele geçirdi.

Ekonomik faaliyetlerin amacı olduğu iddia edilen üretim yerine sermaye birikiminin büyük kısmı daha da karlı olan finans sektörüne yatırıldı. Böylece karlar, rantlar artarken üretim göreceli olarak azaldı. Tüketim ise zavallı hale getirilen insanların borçlandırılmasıyla sürdürülüyor! Halen ülkemizde de benzer olmak üzere, devletlerin, şirketlerin ve bireylerin borcundan oluşan dünya borçluluk oranı (105 trilyon dolar olan dünya GSMH na göre) %333 oranında? İnsan ihtiyacı ise ekonomide belirleyici olmaktan çıkarıldı. İletişim teknolojisindeki gelişmelerle sermaye, talebi kendi yüksek karlı alanlarına istediği gibi kaydırdı. Telefon üretimi daha karlı olduğu için ilaç yerine telefon üretilmeye başlandı. Az gelişmiş Ülkelerin en fakir bölgelerindeki İnsanlar bile su yerine Kola içiyorlar artık?
Bu şartlarda da karşısında ciddi bir muhalefet de kalmayan küresel egemenler, sömürünün haksızlıkların her türlü soygun ve rezilliğin arttığı bu sistemi yürütebilmek için en az gelişmişlerinden başlayarak yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi bireyci, gerici bir toplum yaratmak istediler ve de görülen o ki, bunda da son derecede de başarılı oldular? Aklı, kültürü telefonuyla sınırlı hale getirilen bireyci insan yapısına bakınca, diyalektik düşünmek bile insanı rahatlatıp gelecek açısından umutlandıramıyor?