Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

ARABESK EKONOMİ’NİN ÜLKEYE YANSIMASI


Bu ülkenin 1950 yılından itibaren izlenen dışa bağımlı ekonomi politikaları sonucu hep finansmana ihtiyacı olmuştur. Bizim gibi geri kalmış ülkelerde iç piyasalarda vatandaşın tasarruf eğilimi çok düşük, marjinal tüketim eğilimide çok yüksek olduğundan, ülke için gerekli finansmanın kaynağı hep dış kaynak olmak zorundadır.Tabi bu dış kaynak aynı zamanda verenler tarafından siyasi ödünleride beraberinde getirebilir. Bu daha çok dış politikada yaşanabilecek bir gerçekçiliktir.


Bu finansman kaynağının sürekli sürmesinin temel nedeni; ülkeyi yönetenlerin planlama, üretim, büyüme ve bölüşüm ile dertlerinin olmaması, hepsinin derdi nerdeyse bedeli ne olursa olsun iktidarda kalmak adına basit palyatif önlemlerle günü kurtarmayı hedeflemeleridir. Türkiye’de, başlangıcı 16 Nisan 2017’ tarihine kadar dayanan referandum ile birlikte, ülke çok yönlü krize adım adım girmiştir. Başkanlık sistemi ile kontrole yarayan kurum ve kuruluşlar ortadan kalktığından ekonomiyi tek kişi ve bağlı kurumlar yönetmiştir. Bunun sonucu olarak sağlıklı kararlar alınamadığı herkesçe bilinmektedir.
Türkiye’de 2020 tarihinden itibaren derinleşerek bugün bile hala devam eden kriz ciddi şekilde sorgulanırsa salt ekonomik değil başka göstergelerde de sorunların yaşandığı görülecektir.

Hiçbir ülkede önlem alındığı söylenmesine rağmen 4 yıl süren bir kriz olmaz. Bu devam eden krizin asıl temelinde yatan sermayenin el değiştirmesi ile ülkenin sonuçlanacak yeni bir ekonomik modele evrildiğini söylersek çok iddialı bir şey söylemiş olmayız.
Bu ülkenin hem enflasyonun, kalkınmanın, sanayileşmenin, gelir dağılımını düzeltip, olumlu sonuçlarını halka yansıtmak için yapısal reformlara gereksinimi vardır.

Bu reformlar öyle ertelenmiş devasa sorunları beraberinde getiriyor ki, bu ülke’de hem talep, hemde maliyet enflasyonu bir arada yaşanmaktadır.Maliyet enflasyonunu aşağı çekmeye kalktığında döviz kuru artmaması nedeniyle ihracatçı zor duruma düşmektedir. Buna rağmen yine iç faktörlerle maliyetler arttığı gibi, ihracat yapılamıyor. Bunun en son olumsuz örneği ülkemizden 180 tekstil firması fabrikaları Mısır’a taşıyarak maliyetleri aşağı çekip,dış piyasada rekabet etme olanağı yakalıyor. Bunun sonucu olarak ülke döviz girdisi kaybı ve 90 bin kişinin işinden olmasına neden oluyor.
Türkiye’nin orta ve uzun vadeli kalıcı bir ekonomi politikası olmadığından adeta ülke ekonomisi deney tahtasına dönmüş durumdadır. Örneğin; Faiz sebep enflasyon sonuç söyleminin faturasını kuşaklar yıllarca ödeyeceklerdir. Örneğin bu anlayış sonucu ülkeye maliyeti 1.3 milyar TL olan KKM ‘a ödenen faizler ve kaybolan 128 milyar USD ile bu ülke yeniden inşa edilecekken şimdi vatandaş borçla boğuşmaya devam etmektedir..Ülkeyi ekim ayından itibaren gıdaya erişememe sorunu beklediğini rahatlıkla söyleyebiliriz
Türkiye’de kamucu ekonomi anlayışı çok hızlı şekilde yaşama geçirilmesi gerekir.

Buradaki tüm yapısal reformlar kamucu ekonomiyi hedeflemediği takdirde, geçici sürece sağlanacak kısmi iyileştirmelerden sonra 3/5 yıl sonra yeniden yeni krizler gündeme gelecektir.Türkiye 2002 yılından itibaren dünya piyasalarında bollaşan paralarla yapılacak kalıcı sanayi yatırımları sonucu Ortadoğu’nun Almanyası olma şansını yakalayıp , inşaat ekonomisine balıklama dalmayıp,gerçek istihdam yaratan sektörlere yönelseydi,şu anki kişi başı milli gelir 40 bin USD civarlarında olacaktı. Ancak şimdi 8.500 USD dolar civarındadır.
Kamucu ekonomi reformları şu anki iktidardan bekleyemeyiz. Çünkü onların yaptıkları yeni iş dünyası ittifakları bu reform ile, bu kesimin kaynaklarınnı kesileceğini bildiklerinden kesinlikle karşı çıkıcaklardır. Cumhuriyet’in ilk yılları olan 1923/1938 yılları arasında denk bütçe uygulaması sonucu, kaynak israfı yapılmaması sonucu T.C Ekonomisi bütçesi 1946 yılına kadar bütçe fazlası ve denk bütçe  verdiği yıllar bile olmuştur.
Türkiye artık merkezi planlamayı gözardı etmeden, üretim, büyüme ve hakça bölüşüm konusunda kamucu ekonomik reformları geç kalmadan yapmak zorundadır. Yoksa ekonomik kötü gidiş 2025 sonunda sonuçlansa bile, ekonomik kriz birkaç yıl sonra daha sert olarak yeniden başlayacaktır.
Ülke bir yandan göç sorunu ve mülteci proplemleri ile uğraşırken, diğer yandan eğitimde kalite çok aşağılara düştüğünden, yeni markalar ve ürünler yaratamadığından, yeni kaynaklar yaratamamaktadır. Ülkeye artık yük olmaktan başka hiç ile yaramayan başta üniversiteler olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarının yeniden kamucu ekonomik modele yönelik yapısal reformlar yapılarak ayaklarının üzerinde duracak ekonomik modele yönelik çalışmalar ile ilgili muhalefet partileri umarım günün ve ülkenin koşullarına göre projeleri halka sunmalıdır

Saygılarımla
Basri Koyuncuoğulları