Türkiye’nin ilk önceliği tartışma konusu başlığın sağlıklı bir şekilde yaşanma geçirilmesi için yeniden bölgesel ve genel planlama örgütü kurulmalıdır.Türkiye 8/10 arası bölgelere ayrılarak çok acil bölgelerdeki potansiyel kaynaklar ile,bu bölgelerdeki sosyal ve ekonomik sorunlar öncelikle tespit edilip, genel planlama yani ülke planlama merkezi oluşturularak takibi merkezden yani Ankara’dan özerk bir kamu kurumu olarak DPÖ oluşturulmalıdır.
Türkiye’nin hem ekonomik, hem de toplumsal sorunu olan ve birbirlerine sıkıca bağlı bulunan üretememe ve bölüşememe gerçeğini ana başlıklar olarak burada tartışmaya açmanın yararı olduğunu, bu konuda ülkede yaşayan herkesin söyleyeceği bir şeyler olduğunu ve olması gerektiğini düşünüyorum.
Ülkemiz 1950 yılından itibaren batı ile entegre olmak ve hızlı kalkınmak adına, emperyalist ülkelerle yaptığı anlaşmalar gereği, gelir üretim ve bölüşüm konularında onlara teslim olarak, onlarla aynı yatağa girmeye başlamış olup, özellikle 1980 yılından itibaren artık bu birlikteliklerin ürünleri olan ekonomik uygulamalar ülke ekonomisinde baş köşeye oturtulmuştur. Özellikle 24 ocak kararları denilen ülkenin liberalleşiyoruz davulları ile, her cenahtan taraftar bulmaya başlayıp, Özal’lı yıllarda tavan yapan bu anlayış AKP iktidarı ile birlikte şaha kalkmıştır.
Bugün ülkemizde yaşanan ekonomik krizlerin temelinde insan gücü fazlalığı ve üretim azlığı, üretememe sorunu ve yapılan üretiminde toplumda eşit ve adil paylaşılmadığı bilinmektedir.
Günümüz teknolojisi ve üretim teknikleri ile ülkenin bulunduğu coğrafi bölgeden dolayı Ortadoğu’nun Almanya’sı olma şansı özellikle son 20 yılda dünyada her şey ülkemizden yana olmasına karşın, bir takım içsel ve dışsal fktörlerden dolayı heba olup, bu fırsat uçup gitmiştir.
Üretim, mal yada hizmetlerin çoğaltılarak, tüketime hazır hale getirilmesi için üretim içinde geçecek evrelerde görev alacak üreticiler, bu üretecekleri mal ve hizmetlerin karşılığı elde edecekleri getirilerle yaşamlarını sürdüreceklerdir. Onlar için asıl zorluk üretmenin sonucu üründen elde edilecek faydadan gerekli payı alıp alamamları ile yaşamlarını sürdüreceklerdir.
Bu üretimin toplumsal kitleler tarafından paylaşımı eşit ve adil yapılarak insanlığa sunulması hedeflensede, günümüzde bunun yaşama geçirilmesi, üretici güçlerinin yetersiz olmasından dolayı oldukça güçtür. Bunu zorlaştıran unsurların başında ülke içindeki ve dışındaki sermaye güçlerinin yapıları ve entegrasyonları gelmektedir.
Bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin net toplamının parasal bazda ifade edilmesine milli gelir denir. Ülkede bir yılda elde edilen mili gelirin ülke vatandaşları arasındaki bölüşümü sonucu ortaya çıkan rakamlar o ülkedeki gelir dağılımının rakamsal ifadesine gelir dağılımı denir. Konunun can damarıda bu gelir dağılımında yatmaktadır.
Örneğin bu rakamlar yanılmıyorsam, İstanbul’da kişi başına 21.000 USD,İzmir’de 9.300 USD, Hakkari’de 700 USD civarındadır.
Bizim ülkemizdeki en büyük sorunlardan bir tanesi de kişi başına düşen milli gelirin ülkenin değişik bölgelerinde yaşayanlar arasında çok büyük farklılıklar göstemesi, paylaşımda yani üretim ve bölüşümde çok büyük sorunların olduğunu gösterir. Toplumlardaki bölüşüm ilişkileri üretim ilişkilerinin yansımalarıdır. Ülkemizde yaşayan vatandaşlar, ülkedeki üretim ilişkilerine merkezden alınan siyasi ve ekonomik uygulamalar çerçevesinde katkı koymaktdırlar. Örgütlü insanların diğer insanlara göre üretimden daha fazla pay aldıkları görüldüğü gibi, bizlercede bilinmektedir. Burada sendikaların ve üretici birlilerinin işlevlerinin azalmasına rağmen bu süreç, ülkemizde uygulamaya geçirilmek istenen üretim modeli ile tamamen ortadan kalkacak, çok sürmeyecek şekilde sendikalar ve üretici birlikleride ortadan kaldırılacaktır.
Bu bize önümüzdeki süreçte ekonomide bölüşüm nedir sorusunun bekleyen akıbetini de göstermektedir. Bu ücret, kar, faiz, rant bölüşüm ilişkileri biçimi olup, üretenlerin burada tamamen sistemdeki olası ağırlıklarınıda ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır. Bölüşüm ilişkisi aslında üretim ilişkisi araçlarının bir yansımasıdır. Üretim ve bölüşüm ilişkilerini değerlendirirken, ülkede ibre üretenlerin ve bölüşümdeki eşit ve adil paylaşımında aleyhine dönmüş durumda olup, her geçen günde ibre üreticiler aleyhine sistemsel olarak artacaktır. Hepimizin bildiği gibi, ekonomide birbirlerine bağlı olan bu faktörler üretilen mal yada hizmetlerdeki payının bir kısmı, emek verene, bir kısmı sermayeye bir kısmıda mülkiyet sahibne bağlıdır. Üretim faktörleri, emek, sermaye, girişimci ve nihai sonuç olarak ortaya çıkan yeni bir ranttır. Bu bölüşüm faktörü aynı zamanda tarihsel süreçte iktisadi sistemlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Günümüz kapitalist sisteminde mal ve hizmetlerin hangi koşullarda üretileceği, hangi koşullarda bölüşüleceğini, kimin ne kadar pay alacağını belirleyen başrol oyuncuları ile birlikte, otomatik olarak işleyen fiyat ve piyasa mekanizmaları vardır.
Ekonominin asli görevleri insanların gereksinimlerini karşılayan mal ve hizmetlerin meydana getirilmesi yada bunların elde edilmesini sağlaması gerekir. Buda ancak üretim yoluyla olur. Üretim ile meydana gelen yeni kıymet yada fayda ve kıymeti arttıran her türlü girişim, kısaca fayda yaratmak olarak tanımlanmaktadır. Ekonomideki fayda maliyet analizlerinin temelinide buradaki ilişkide buluruz.
Herkesin çok arzuladığı üretim ekonomisinin amaçlarını aşağıdaki 4 ana faktörde toplayabiliriz.
1 Dünyadaki ülkelerin ve insanların Değişen gereksinimlere göre 2 / Toplumsal hedeflere ve değerlere uygun olarak tek üretici kaynaklarını en etkin biçimde kullanmalarına yardımcı olmak 3 Ülke düzeyinde uygulanan veya uygulanması düşünülen alternatif üretim politikalarını, kurumsal veya teknik değişikliklerin işletmelerde yetiştirilen, yürütülen faaliyetlerin karlılık ve kaynak kullanımı üzerinden etkilerinin ne olacağını göstererek politik karar mercilerine gelecekteki planlarını tasarlamalarına ve yaşama geçirmelerinde yardımcı olur. 4 Ekonomide yaşanan değişikliklere meydana gelen değişim ve dönüşümlere üretim arzı ve kaynak kullanımı alanında gerek tek, gerekse bir bütün olarak işletmelerin uyum faaliyetlerini değerlendirmek olarak düşünülmelidir.
Bir ekonomide üretimin arttırIlması için yapılması gerekenler; 1/ Üretimin arttırılması için merkezi ve bölgesel planlamaların yapılması 2/ Üretimden kim ne kadar pay alacak 3/ Ücretin emeğin karşılığının sağlanması 4/Bölüşümün adaleti nasıl sağlanacak. Kim için kim tarafından yapılacak üretimin rantı nasıl paylaşılacak 5/ STK’ların Sendikaların ve Devletin işlevleri ne olacak
Gelelim Üretim ve Bölüşüm konusundaki Türkiye gerçeğine ; Türkiyede ücret yönetimi; Ücret yapısının oluşturulması, Ücret yapısı oluşturulması için hangi ölçütlerde hareket edileceği, ücret ayarlama ve ücret değişiklikleri, ödeme maliyetlerinin belirlenmesi, üretim faaliyetlerinin düzenlenmesi ile programlanmasını içermelidir. Adaletli bir ücret yönetimi için öncelikle uygun ücret yapısı ile ücret sisteminin kalıcı olarak belirlenmesi gerekir. Ücret çalışanların işten beklentileri ile yaşamdaki gereksinimlerinin karşılanması arasında önemli bir öncelik taşır. Eğer bireyler adil şekilde ücretlendirildiklerine inanırlarsa, çalışanların ücret doyumları yüksek olmakta olup, bu ücret grupları çalışanlar içindeki oranı %4,5 civarındadır. Bu grubun daha çok nitelikli eğitim ve özel sektör çalışanları olduğu bilinmektedir. Aynı özel sektör anlayışı gereği, tepeden aşağıya doğru sistemli olarak ücretler arasında uçurumlar yaratarak, yüksek ücretlilerin alt gelir grupları ile dayanışmasını engellediği gibi, yüksek ücretli grup kendini işçi olarak görmemektedir.
Türkiye’de özellikle son yıllarda çalışanlar ve üreticiler aleyhine oluşan her yıl geriye giden ücret ve gelir uçurumlarını telafi edip, sosyal ve siyasal yapıyı güçlendirmek için karma ekonomik düzen desteği ile yeni ekonomi politikaları belirlenmelidir. Burada ilk öncelik tarım ürünlerinin arttırılmasına yönelik yapılacak çalışmaların öncellenmesi gerekmektedir.Çünkü bir taraftan yıllardır yanlış uygulanan ekonomi politikaları ve kuraklık tehlikesi bu sektörün önceliğini haklı kılmaktadır.
Bunun için öncelikli yapılması gereken yasal değişiklikler ile ekonomi ile doğrudan ilgili yapı ve kuruluşlarla hemen işe başlanılmalıdır.
1/Türkiyede hemen acilen YENİDEN tüm gelir grupları ve STK’ların ve siyasi partilerin katılımı ile İktisat Kongresi düzenlenmelidir.Bu kongrede bölgesel ve genel kalkınma planları yapılması ile,ülkenin öncelikli sektörleri belirlenerek, karma ekonomik yapı ile ülkenin ayağa kalkabileceği gerçeğini toplum olarak kavramamız gerekmektedir.
2/Siyasi iktidarca ortadan kaldırılan Devlet Planlama Teşkilatı benzeri bir kuruluş hemen kurulmalıdır. Bu kurulacak DPT ekonomi yönetiminde ağırlığı olacak şekilde yasal güvenceye dayanmalıdır. Burada kısa ,orta ve uzun vadeli genel ve bölgesel planlamalar yapılmalıdır. Bu planlamalar yapılırken tüm tarafların görüşleri ve önerileri dikkate alınmalıdır. Alternatif şehirler yaratma konusunda ülkedeki tüm bakanlıklar arasında koordinatörlük görevini üstlenip, proje ve yatırım öncelikleri ile, tarımsal üretim çeşitlerinin belirlenmesi ve arttırılması ile devlet özel sektör ortaklıkları birliklerini kurulmasını sağlamalıdır. 3 /Üretici Birlikleri yasası yeniden gözden geçirilerek, şuan eli kanadı kırık bu birliklerin üreticiler lehine olarak yeniden yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Şuan işlevsiz olan Tariş ,Fiskobirlik, Pankobirlik gibi ülkenin değişik yörelerinde de mikro ve büyük ölçeklerde yeni birlikler kurulmalıdır. Bunun yanısıra yurt dışından getirilecek tohum sistemi ile yeni bölgesel üretim bölgeleri yaratılmalıdır. Örneğin Hakkari, Van, Tokat, Bayburt, Kastamonu, vb. illerde yeni ürünler üretecek merkezler oluşturulmalıdır.4Türkiyede ismi artık deforme olan Kooperatifler üzerinden birlikteliklerine alternatif yeni bir yasal düzenlemeler yapılmalıdır.4 Bölgesel ve Genel asgari ücret politikaları yaşama geçirilmelidir. Türkiye’de 81 il içinden hem bölgesel hem lojistik, hem üretim merkezlerini harekete geçirecek 6 Bölgesel yatırım merkezleri oluşturulmalıdır. Tersine göçü teşvik edecek bu uygulama ve projelerde bu güne değin uygulanan teşvik ve destekler bu bölgeler lehine yeniden düzenlenerek, özellikle Ege, Marmara ve Akdeniz Bölgelerine sağlanan teşvikler yavaş yavaş takvime bağlanarak kaldırılmalı, bununla büyükşehirlerdeki nüfus yoğunlaşmasının önüne geçilerek şehirlerin küçültülmesi sağlanmalıdır
Bu merkezler,
Erzincan Merkez Projesi Demiryolu ile Trabzon Limanına bağlanarak civardaki ve demiryolu güzergahı üzerindeki illerle entgre edilerek yeni bir bölgesel üretim merkezi yaratılmalıdır. Sivas, Bingöl, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Kars, Ardahan, Rize, Iğdır, Ağrı bu bölgede DPT kontrolünde yapılacak bölgesel planlama ile yeni bir TARIM VE HAFİF SANAYİ üretim merkezi oluşturulmalıdır.
Siirt Merkez Projesi ile Irak Sınırına bağlantılı demiryolu ile civarındaki Şırnak, Hakkari, Van, Muş, Mardin, Diyarbakır illerini içine alacak şekilde bölgesel üretim merkezleri oluşturulmalıdır. Bu oluşacak merkez Türkiye’nin Ortadoğu ile bağlantı köprüsü konumunda oluşacağından özel önem arzettiği gibi, bölgedeki yoğun göçün önüne geçilmesi içinde çok öncelikli olarak değerlendirilmelidir.
Yozgat Merkez Projesi Demiryolu ile Samsun Limanına bağlanarak civardaki Kırşehir, Nevşehir, Kırıkkale, Çorum, Amasya illeri DPT’nın yapacağı bölgesel projelerle yeni bir tarımsal ve sanayi bölgeleri kurulmalıdır.
Karaman Merkez Projesi ile Mersin Limanına tren yolu ile bağlanmalıdır. Civarındaki ve demiryolu güzergahındaki Niğde, Aksaray, Konya ve karamanda DPT‘nın yapacağı yeni projelerle bölgesel üretim ve sanayi yatırımları ile birlikte bu bölgede diğer bölgelere göre oluşacak büyük yeni bir yerleşim bölgesi oluşturulmalıdır.
Nüfüs olarak Küçültülecek İstanbul Üniversiteler şehri yapılarak tüm nitelikli yeni üniversitelerin buraya entegre edilerek ,aynı zamanda turizm kenti olarak belirlenerek ,Yalova il’i ile birlikte değerlendirilerek sağlık turizmi yatırımlarına yöneltilmelidir.
İZMİR İl’ide, sağlık turizmi ve üniversite şehri ile birlikte tarımsal ürünlerin yoğun olduğu çevre iller olan Manisa ve Aydın‘da organik tarım bölgeleri için alt yapı oluşturularak yeni tarım ürünleri üretim merkezlerine dönüştürülmelidir
Afyonkarahisar Merkez Projesi tren yolu ile Antalya limanına bağlanmalıdır. Afyonkarahisar ve bağlantı yolu üzerindeki Eskişehir, Kütahya, Uşak, Denizli, Burdur, İsparta illerini içine alacak şekilde DPT tarafından bölgesel üretim ve sanayi ürünleri tesisleri projeleri yapılmalıdır.
Çankırı Merkez Projesi tren yolu ile Zonguldak Limanına bağlanarak, Çankırı ve bağlantı yolu üzerindeki ve yakın iller olan Karabük, Kastamonu , Bolu, Düzce ve Zonguldak’a yönelik DPT’nin yapacağı projelerle bölgesel kalkınmaya yönelik olarak üretim ve sanayi ürünleri tesisleri projeleri yaşama geçirilmelidir.
Türkiyenin Yeniden yapılandırılacak üretim merkezleri ile ülkede , Ortadoğuya benzer şehirlerden, kültürel erozyondan kurtulacağı gibi, kendi içinde devasa yatırım özelliği taşımayacak parça parça yatırım ve üretim merkezleri oluşturarak, hantal, verimsiz, yerinde yönetim yapılarak kaynak israfına son verilecektir. Sosyalizme ve Kapitalizme alternatif olarak 1980’li yıllarda Alman ekonomist E.Schumeir’in ‘’küçük Güzeldir’’ tezini yaşama geçirerek çevreye duyarlı ve üretim ağırlıklı işletmeler yaratmak mümkündür. Örneğin Çankırı’da kuracağın sanayi tesislerini önceliği bölgeselle başlayıp, daha sonra ulusal ve uluslarası rekabete açık hale getirmek için baştan küçük ve orta ölçekli fabrikalara yönelip maksimum fayda sağlanarak üretim artışı elde edilerek bölüşümde de başarı elde edilebilir.
Türkiye tüm bunları kapitalist sistem içinde yapacağından, bu bölgesel projeler için alt yapı yatırımları devletin desteği ile yapılarak, ortaya çıkarılacak karma ekonomik programların özel sektör projeleri ile birlikte yaşama geçirilip, bununla birlikte üretim artışı sağlanacağını, bununda ülkede şuan çok dengesiz olan gelir dağılımının düzelmesine yönelik ciddi bir adım atılacağını öne sürebiliriz. Bunun için öncelikli olarak hızlı bir şekilde ülkedeki eğitim yapısı gözden geçirilerek, ülkede nitelik sırasına göre en fazla 50 üniversite bırakılarak geriye kalan üniversiteler ve son yıllarda patır patır açılan imam hatip liseleri Organize Sanayi Bölgeleri içinde açılacak Organize Sanayi Liselerine dönüştürülerek, sanayi tesislerinde iş garantili eğitimin önü açılmalıdır.
Kapitalist üretim ilişkilerinin en ilkel ve sert yaşandığı ülkelerde; üretim ve bölüşüm yüzyıllardır hep tartışma konusu olmuş olup, özellikle günümüzde teknolojinin üretime dahil edilerek seri üretimlerin sağlanması çalışanlarında eğitimli olmasını beraberinde getirmektedir. Bunun için devletin mesleki ve teknik eğitim konusunda yapacağı projeleri başta özel sektör ve halkımızın sahip çıkması gerekmektedir. Burada unutulmaması gereken ve bu güne kadar konunun kenarından bile geçmeyen yerel yönetimlere de yüklenen bir vizyon ve misyon olup, bu konuda gizli işsizliğin tavan yaptığı yerel yönetim kurumları bugüne kadar izledikleri nitelik ve liyakatin öne çıkarılmadığı işçi ve memur alımları le kurumlara dahil edilen personelleri hızlıca eğiterek tarımsal üretimde kaynak yaratmak ve kırsal kesime destek amaçlı olarak değerlendirmeleri gerekmektedir. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde yerel yönetimler üretimin dışında kalmamışlar ,doğrudan yada dolaylı olarak ülke ekonomisine üreterek katkı sağlayacak bilgi ve destekleri sağlamışlardır.
Tüm bu yazdıklarımızı yaşama geçirirken Burada yolumuz Kamu İktisadi Devlet Teşekkülleri ile kesişeceğinden ,planlı kalkınmanın ağır sanayinin, bütüncül gelişmenin ekonomik motoru olarak KİT’leri kabul edeceğimizin bilinmesini isterim. Türkiye son günlerde uygulanan kur politikaları sonucu Çin Modeli denilen modele yöneleceğine, tarihimizde daha önce uygulanmış ve başarılı olmuş, kendi ulusal modelimizi güncelleyerek kendisine yeni bir yol açmalıdır. Ulus devlet bilinç ve kamucu anlayış ve planlama ile üretim ve bölüşüm ekonomisinde geri kalmış ülkelere’de örnek olacak bilgi, donanıma sahip olup, alt yapı konusundaki eksikliklerin en kısa sürede yaşama geçirilerek eşit paylaşımı hedefleyen esaslı üretim ekonomisine geçmelidir.
Saygılarımla Basri Koyuncuoğulları