Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

1938 ATATÜRK’ÜN SON YILI

 22 Ocak: Atatürk, sürekli kaşıntılardan şikayet eder. Kaplıca suyu kaşıntılara, ağrılara iyi geleceğinden Yalova’ya gider. Kaplıca Müdürü Dr. Nihat Reşat Belger onu muayene eder. Doktor, karaciğerin büyüdüğünü, ağrılarının sirozdan ileri geldiğini tespit eder ve tedaviye başlar. Atatürk doktorun tavsiyelerine uyar. 10 gün içinde önemli bir iyileşme görülür. (Atatürk’ün son genel sekreteri Hasan Rıza Soyak)

2 Şubat: Bursa Merinos Suni İpek Fabrikası’nın işletmeye açılış gecesinde, onuruna verilen yemeğe katılır. Saat 01.00’de orkestra şefi Azerbaycanlı Mehmet’e yüksek sesle, “Zeybek!” diye emreder. Mehmet, kemanıyla birkaç nota dener. Atatürk, ‘Hayır!’ der, “ O değil. Sarı Zeybek!” Ve anında, profesyonel zeybekleri de hayran bırakacak bir şekilde dans eder. Bu adeta bir kahramanlık ayini gibidir. Bu, ölüme meydan okumak demekti.

(Gazeteci Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu)

3 Şubat: Ali Fuat Cebesoy’la (Atatürk’ün sınıf arkadaşı) birlikte Mudanya’dan Ege vapuru ile İstanbul’a hareket eder. Vapurda rahatsız olduğu, sancı çektiği görünür. A.F. Cebesoy: “Bir aralık yüzü sapsarı olmuştu. Sancısı çok şiddetlenmişti. Nihayet istirahat etmesini ve doktorunu kabinine çağırmasını rica etmiştik. Kapıdaki nöbetçiyle çok yavaş konuşmama rağmen, henüz uyumamış olan Atatürk beni sesimden anlamış, başucunda oturtmuş ve yavaş yavaş konuşmaya başlamıştı. Kendimi daha iyi hissediyorum. Uyuyabileceğim. Fakat bu seferki hastalığımın tedavisi uzunca sürecek gibi görünüyor. Eli ellerimin içinde olduğu halde, aldığı ilaçların tesiriyle uyumaya başladı.”

6 Şubat: Akşam Park Otel’e gider.

7 Şubat: Park Otel’de soğuk ve cereyanlı bir yere oturunca iyice üşütür. Ateşi yükselir, doktorları N.Ö.İrdelp ve N.R. Belger tarafından zatürree teşhisi konur.

19 Şubat: İstanbul’a gelen İnönü’yü kabul eder ve İnönü Dolmabahçe’de misafiri olur.

24 Şubat: İnönü ile birlikte Ankara’ya döner.

27 Şubat: Balkan Birliği üyesi devletlerin temsilcilerine Çankaya’da verilen ziyafette burnunun kanaması dolayısıyla yemeğe geç gelir. Halsiz ve solgun hali fark edilir.

6 Mart: Celal Bayar’ın yurt dışından hekim getirilmesi önerisini kabul etmez. O günlerdeki Hatay Sorunu nedeniyle hastalığının dışarıda duyulmasını istemez. Bunu reddeder. Çankaya’da 5 Türk hekim tarafından muayene edilir. Hekimler siroz teşhisini yinelerler. (Yazar, Şevket Süreyya Aydemir)

9 Mart: Akşam Halkevinde güreş karşılaşmalarını izler. Ş.S.Aydemir: ” Hastalığının devamı müddetince Atatürk artık bir damla alkol almamıştır. Fakat istirahat ve diğer hususlarda bu itaati sağlamak pek kabil olmadı “

11 Mart: Etimesgut’ta Türk kuşu gençlerinin uçuşlarını izler.

15 Mart: Hastalığı ilerlemektedir. Başbakan Celal Bayar yabancı doktor getirilmesi isteğini tekrarlayınca Atatürk: “Çocuk ne yapacaksan çabuk yap, ben hastayım ” der.

28 Mart: Türkiye’ye davet edilen Fransız Doktor Noel Armand Fiessinger Çankaya’da Atatürk’ü muayene eder ve O’na şunları söyler: “ Sizi tedavi edeceğim. Fakat benden evvel siz kendi kendinizi iyi edeceksiniz. Siz muhteşem zaferler kazanmış büyük bir komutan olabilirsiniz. Şimdi ben sizin komutanınızım ve tedavi konusunda bana yardım edeceksiniz ” der. Doktorun bu konuşması Atatürk’ün hoşuna gider, gerçekten doktorun tavsiyelerini ciddi şekilde uygular. Atatürk, Dr. Fiessinger’e siyah bir yazı tahtası hediye eder. ( Bu yazı tahtası Paris Hotel Dieu Hastanesindeki ders amfisine konmuştur.)

29 Mart 1938: Atatürk’ün hastalığı hakkında ilk resmi açıklama yayımlanır. Muayene sonucu Atatürk’ün sağlığında endişe verici bir durum olmadığının belirlendiği ve kendisine bir buçuk ay kadar istirahat tavsiye edildiği belirtilir.

31 Mart 1938: Fiessinger İstanbul’dan Paris’e giderken gazetecilere şunları söyler: “ Bu kadar dinamizmin, bu kadar zeka ve canlılığın bir arada toplanması pek enderdir. Zamanımızın birçok büyük adamlarıyla temas ettim; fakat Büyük Şefiniz Atatürk, bunlardan hiçbiriyle bir tutulamaz! ” der.

19 Mayıs: Son kez 19 Mayıs törenlerini izler, Kutlamalar çok parlak geçer, Ankara Stadyumu’nun adı 19 Mayıs Stadyumu olarak değiştirilir. Akşam Mersin’e hareket eder. Celal Bayar: “Atatürk kendini dermanlı hisseder etmez, doktorun tavsiyelerini, sıhhatinin icaplarını unuttu. Mutlaka Mersin’e gitmeye, Hatay davasıyla meşgul olmaya karar verdi “

20-24 Mayıs: Mersin ve Adana’daki geçit törenlerini izler. Geçit törenlerinde saatlerce ayakta durur, çok yorulur. Otomobille Silifke yolu üzerindeki Viranşehir harabelerine gider. Sıcaktan da son derece rahatsız olur. (H.R.Soyak)

25 Mayıs: Ankara’ya döner. Trenden inince gar salonuna kadar güçlükle gidebilir, ayakta duramaz oturur. Benzi çok soluk görünür. (Yakınındaki gazeteci Falih Rıfkı Atay)

26 Mayıs: İstanbul’a hareket eder.

1 Haziran: İstanbul’a yeni getirilmiş, Dolmabahçe Sarayı önünde bekleyen Savarona yatına geçer. Atatürk Savarona’yı çok beğenir adını değiştirmeye de gerek görmez. İlk gün mahzun bir eda ile, “ Ne olurdu, bu gemi elimize birkaç sene evvel geçmiş olsaydı.” dediği duyulur. 25 Temmuz’a kadar Savanora’da kalır. (H.R.Soyak)

8 Haziran: Fissenger ikinci kez gelir. Savarona yatında onu muayene eder. Atatürk, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya; “Bu akşam Dr. Fiessinger senin davetlin olsun. Baş başa konuşursunuz. Ama her şeyi, her şeyi konuşursunuz.” der. Dr. Fiessinger; Ş.Kaya’ya “Şimdi, hepimiz kazaya uğramış bir geminin içinde bulunuyoruz. Başımıza gelecek felaket beni de sizin kadar müteessir etmektedir. Atatürk, tıbbın müdahalesi ve tabiatın yardımıyla daha iki sene yaşayabilir. Fakat şimdi yata döneriz, barsak veya beyin kanamasından Atatürk’ü ölmüş de bulabiliriz. Onun için siz Cumhuriyetin selameti için icabeden tedbirleri şimdiden alınız ” der.  (H.R.Soyak )

9 Haziran: Fiessinger’i, safra kesesi iltihabından rahatsız olan İsmet İnönü’yü muayene etmek için bir günlüğüne İstanbul’dan Ankara’ya gönderir.

20 Haziran: Hatay sorunu dolayısıyla Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık eder.

29 Haziran: 150’liklerin affını onaylar.

5 Temmuz: Türk ordusu Hatay’a girer.

9 Temmuz: Hatay sorunu dolayısıyla daveti üzerine Bakanlar Kurulu yatta onun başkanlığında 3,5 saat süren bir toplantı yapar. Bu, son Bakanlar Kurulu toplantısı olur.

10 Temmuz: Acar motoru ile deniz gezisi yapar. Florya ve Boğaz’ı dolaşır. Bu gezi 5-6 saat devam eder. Çok neşeli görünür, durmadan konuşup güler, Boğaz’ın her iki kıyısını dolduran halkı selamlar. Gezintinin sonuna doğru hemen dönüş emrini verir, yorgun ve takatsizdir. Bu da onun yaptığı son gezinti olur. (H.R.Soyak)

16 Temmuz: Atatürk’ün karaciğerindeki rahatsızlık iyiden iyiye artmıştır. Dr. Fissenger ikinci kez gelir. Doktorlar muayenelerde karnında su toplanmaya başladığını görürler.

25 Temmuz: Hastalığının artması üzerine Savarona’dan Dolmabahçe Sarayı’na geçer. Yattan sedye ile taşınmayı reddeder. Hasır bir koltuk sarayın alt katındaki asansöre taşınır. Üst katta yatağına kadar yürür. Bundan sonra “ yatağa esir “ bir halde yaşar. Yalnız yatak odasının hemen karşısındaki banyoya gitmek için yataktan çıkıyor ve oraya kadar yavaş yürüyordu. Hükûmet, Almanya’dan ve Avusturya’dan da birer doktorun getirilmesini gerekli görür. Von Bergmann ile Eppinger davet edilirler. (H.R.Soyak)

1 Ağustos: Eppinger ile Dr. Bergmann gelirler. Geniş katılımlı bir konsültasyon yapılır.

2 Eylül: Hatay meselesi onu çok düşündürüyordu. Hatay’da Türk Devleti’nin kuruluşu onu çok mutlu eder. Afet inan: Bu işin halledilme şekli kendisine çok büyük sevinç vermişti.”

5 Eylül: Atatürk vasiyetini yazar.

6 Eylül: Fiessinger 3. Kez gelir. Atatürk’ü Dolmabahçe Sarayı’nda muayene eder. Muayeneden sonra “ Aziz hastamı daha iyi bulacağımı tahmin ederek çok neşeli gelmiştim. Ama maalesef Atatürk’ün sağlık durumu kötüye gitmektedir ” der.

7 Eylül: Karnında biriken sıvının boşaltılır. Dr. Fiessinger onuruna verilen yemekte “Ne kadar kederli, ne kadar müteessir olsanız yerindedir ve çok haklısınız. Bu tehlikeli fırtına esnasında benim aynı gemi içerisinde sizinle beraber bulunduğumu da kabul ediniz ”

16 Ekim: Atatürk komaya girer.

29 Ekim: Cumhuriyet’in 15. yıldönümü. Bayram günü ve gecesini çok düşünceli ve heyecanlı geçirir. Genel Sekreteri H.R. Soyak: “ Merasim dönüşü sarayın önünden vapurla geçen Kuleli Askeri Lisesi talebelerinin bando refakatinde İstiklal Marşı okumak suretiyle yaptıkları pek hararetli tezahürat, heyecanını en yüksek haddine çıkartır. Bazı kitaplarda Atatürk’ün o sırada pencereye gelerek talebeyi selamladığı yazılmıştır. O günlerde kendi kendine yataktan kalkıp bu hareketi yapacak halde değildi “

1 Kasım: TBMM’nde Atatürk’ün açış konuşmasını Başbakan Celal Bayar okur.

8 Kasım: Son kez komaya girer. H.R. Soyak “Ponksiyondan (su alınmasından) sonra ateşi biraz yükselmiş olmakla beraber epeyce rahatlamış, gece yarısına kadar sakin uyumuştu. Saat 18.35’te fenalaştığını bildirirler. Nöbetçi Dr.Abravaya, Dr. N.Ömer İrdelp koştururlar. H.R. Soyak: “ Bir aralık masa üzerindeki saate baktı. İyi göremiyordu ki bana sordu: ‘Saat kaç?’ Cevap verdim: “ 7 efendim. Aynı suali bir iki defa tekrar etti. Aynı cevabı verdim. Biraz sükunet bulunca yatağa yatırdık. Başucuna sokuldum. “ Biraz rahat ettiniz değil mi efendim?’ diye sordum. “ Evet !” dedi. Başını biraz sağa çevirerek Dr. İrdelp’e dikkatle baktı ve “ Aleykümselam! “ dedi. Son sözü bu oldu ve komaya girdi.”

10 Kasım:R. Soyak: “Perşembe günü saat 09.00. Gözleri kapalı. Göğsü mütemadiyen inip çıkıyor. Sağ tarafta başucunda Dr. Mim Kemal duruyor. Dr.M.Kamil Berk başını onun omzuna dayamış, hıçkırıyor. Dr. Akil Muhtar kendinden geçmiş, odanın içinde telaşlı adımlarla durmadan dolaşıyor, hem ağlıyor, hem de mütemadiyen “ Aman yarabbi ” diye mırıldanıyor. Ben yatağın sol tarafında ayakta duruyorum. Her tarafım uyuşmuş, bütün duygularım donmuş bir halde. Saat tam 9’u 5 geçiyor. Birdenbire gözleri açılıyor. Bir an sert bir hareketle başını sağa çeviriyor. Bana öyle geliyor ki bu hareketiyle aziz milletini son defa askerce selamlamaktadır. Birkaç saniye sonra ölümsüz hayatına göçmüş bulunuyordu. Diz çöktüm, sağ elini ellerimin içine aldım, öptüm, yüzüme gözüme sürdüm. Yapılacak vazifelerim vardı. Gözyaşlarımı sildim ve odadan çıktım.”

11 Kasım: İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçilir.

16 Kasım: Tabutunun konulduğu katafalkın halkın saygı geçişine açılır. Ş.S. Aydemir: “Cenazesi önce Dolmabahçe Sarayında bir katafalka konuldu. Dört tarafında meşaleler yakıldı. Etrafında kılıçlarını çekmiş büyük rütbeli askerler selam nöbetine durdular. Sonra kapılar halka açıldı. Bu ziyaret ve veda geçidi bir gözyaşı seli halinde aktı.” (Ş.S.Aydemir

19 Kasım: Cenaze namazı kılındıktan sonra Ankara’ya yolcu edilir. ” Sarayda birkaç saf teşkil edilmiş, Vakıflar Müdürü Şerafettin Efendi imam olarak cenaze namazını kıldırmış, sonra tabut omuzlarda taşınarak top arabasına konulmuş, oradan Sirkeci’ye büyük merasimle ve uzun yol boyuna dökülen İstanbul halkının gözyaşları ile nakledilerek Yavuz zırhlısına emanet edilmiş ve İzmit’te trene bindirilmek suretiyle Ankara’ya getirilmişti.” Gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın: “Tren yolu boyunca ellerinde çıralar, meşaleler, koca Türk milleti yollara dökülmüş, onun son geçişini gözlüyordu.”

20 Kasım: Milletvekili Hilmi Uran: ” Cenazeyi taşıyan tren Ankara istasyonuna, saat 10’da geldi, 12 general tarafından vagondan alınarak istasyon top arabasına konuldu ve araba TBMM’ne doğru yollandı. Bu esnada 101 pare top atıldı. 12 mebus, tabutu top arabasından indirerek, Meclis’in önündeki muhteşem katafalka yerleştirdi.”

21 Kasım: Naaşı, geçici kabire (Etnografya Müzesi) taşınır. Alayın yürüyüşü esnasında bandolar, Chopin’in matem marşını çalar. Bu esnada her beş dakikada bir top atılır. Adalet Bakanı Hilmi Uran: “ Hürmet eseri olarak yollanmış olan asker kıtaları gelmişlerdi; Alman, Bulgar, Fransız, İngiliz, İran, Romen, Rus, Yugoslav, Yunan birlikleri.

Saat 12.10’da tabut top arabasından indirilir, 12 general tarafından içeriye taşınır.

10 Kasım 1953: Saat 13.30, büyük törenle Anıt Kabir’e taşınır ve mozolenin altındaki özel yerde toprağa verilir.

Selamlar, Celal KÜÇÜK