EĞİTİM SENDİKALARI İZMİR’DE BİR ARAYA GELDİ: “OKULLARDA ÖLMEK İSTEMİYORUZ”
10.05.2024 15:55
(İZMİR) – İzmir’de eğitim sendikaları, İstanbul Eyüpsultan’da okul müdürü İbrahim Oktugan, lise öğrencisi 17 yaşındaki Irak asıllı Y.K tarafından vurularak öldürülmesini ve okullarda artan şiddet olaylarını protesto etti. Oktugan’ın katledilmesinin arkasındaki zihniyetin, öğretmenleri itibarsızlaştıran ve ötekileştiren sistem olduğuna vurgu yapılan açıklamada, “Kendimizin ve öğrencilerimizin canından endişe ederek okula gitmek istemiyor, can güvenliğimizin olmadığı bir eğitim sistemini kabul etmiyoruz. Artık yeter, can korkusuyla çalışmak istemiyoruz” denildi.
İzmir’de eğitim sendikaları bir araya gelerek İstanbul Eyüpsultan’da özel bir lisede 17 yaşındaki Irak asıllı Y.K tarafından, kendisini okuldan attığı gerekçesiyle katledilen okul müdürü İbrahim Oktugan ve okullarda artan şiddet eylemlerini protesto etmek için iş bırakarak eylem yaptı. Konak Pier önünde toplanan Eğitim-İş, Eğitim Bir-Sen, Hürriyetçi Eğitim-Sen ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası ve Konak Metro önünde buluşan Eğitim-Sen’li öğretmenler, Veli-Der üyeleri ve DİSK Genel İş Bayraklı Bel- Sen öğretmenleri yürüyerek eski Sümerbank önünde bir araya geldi. Eylemde, öğretmenler, “Mustafa Kemal’in öğretmenleriyiz”, “Okullarda ölmek istemiyoruz”, “Hak, hukuk, adalet”, “Karanlığa teslim olmayacağız”, “Susma, sustukça sıra sana gelecek” sloganları atarken; “Öğretmenime dokunma”, “Öğretmene şiddete hayır”, “Boş söz değil; yaptırım istiyoruz”, “Artık yeter, şiddete hayır”, “Eğitimde şiddete dur de”, “Hedef gösterildik, öldürüldük”, “Yastayız, öfkeliyiz” pankartları taşındı.
Tüm öğretmenler adına ortak basın açıklamasını okuyan Özel Öğretmenler Sendikası İzmir Şubesi’nden Rabia Atbaş, “Millî Eğitim Bakanlığı ve siyasi iktidarın eğitim emekçilerine yönelik söylem ve yaklaşımları ile Öğretmenlik Meslek Kanunu üzerinden emeğimizin değersizleştirildiği, mesleğimizin itibarsızlaştırdığı koşullarda, savaşlarda bile hedef alınmayan eğitim emekçileri okullarda şiddetin hedefi olmaya devam etmektedir. Önceki gün ömrünün büyük bölümünü eğitime ve öğrencilerine adamış olan bir meslektaşımızı hayattan ve öğrencilerinden koparan ne basit bir öfke krizi ne failin öğrenci oluşu ne de failin uyruğu ile ilgilidir. Bugüne kadar eğitimden sorumlu olanların yaptıkları açıklamalarda eğitimde yaşanan olumsuzlukların sorumlusu olarak öğretmenleri göstermesi, CİMER uygulamasının bizlere karşı bir sopaya dönüştürülmesi, MEB’in eğitimde yaşanan sorunlara çözüm üretmek yerine öğretmenleri ve idarecileri veli/öğrenci karşısında tek muhatap olarak bırakması, bugün yaşananlara zemin oluşturmuştur” dedi.
“TOPLUMA VE ÜLKENİN GELECEĞİNE YAPILMIŞ BİR SALDIRIDIR”
Okul Müdürü Oktugan’ın katledilmesinin arkasındaki zihniyetin, öğretmenleri itibarsızlaştıran ve ötekileştiren sistem olduğunu ifade eden Atbaş, “Bu ülkede okulda öğretmen öldürüldü. Söz bitti. Şiddetin, cinayetin tek bir faili olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Cinayetin arkasındaki zihniyet, bizleri ötekileştiren, her fırsatta tehdit ederek hedef haline getiren, mesleğimizin itibarını ayaklar altına alanlardır. ‘Bir toplumun uygarlık düzeyi, öğretmene verdiği değerle ölçülür.’ Öğretmenler, toplumun temel taşlarını döşeyen, gelecek nesilleri yetiştiren ve aydınlık bir geleceğe rehberlik eden mimarlardır. Öğretmene yapılan her saldırı, tüm topluma ve ülkenin geleceğine yapılmış bir saldırıdır. Unutmayalım ki, eğitimsiz bir toplum, karanlığa mahkumdur” diye konuştu.
“BİZLERİ HEDEF HALİNE GETİRENLER; MESLEĞİMİZİ İTİBARSIZLAŞTIRANLARDIR”
Atbaş, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e seslenerek şunları söyledi:
“Okulda şiddeti önlemek için daha kaç eğitim emekçisinin can vermesi gerekiyor? İktidarın ve MEB’in plansızlığı nedeniyle okullarımız güvenlik açısından ciddi risk altındadır. Okullarımızdaki güvenlik açığının faturasını canımızla mı ödeyeceğiz? Buradan bir kez daha altını çiziyoruz. Her suç gibi bu suçun da azmettiricileri olduğunu biliyor ve onları çok iyi tanıyoruz. Daha önce defalarca yaşadığımız cinayetler gibi bu son bu cinayetin de azmettiricileri; öğretmenler çalışmıyor gibi yanlış bir algıyı toplumda yaymaya çalışanlardır. Bizleri bugün okullarımızda açık hedef haline getirenler; liyakatsiz şekilde atandıkları koltukları bir hükümdarlık alanı gibi kullananlar, her fırsatta bizleri aşağılamaya çalışan mülki amirlerdir. Öğretmenliğin aynı zamanda bir uzmanlık mesleği olduğunu görmezden gelenlerdir. Okullarda şiddeti körükleyenler; eğitime dair eleştiri ve önerilerimize yıllardır kulak tıkamakta ısrar edenlerdir. Bizleri hedef haline getirenler; her fırsatta emeğimizi küçümseyenler, mesleğimizi itibarsızlaştıranlardır.”
“CAN KORKUSUYLA ÇALIŞMAK İSTEMİYORUZ”
Eğitimcilerin canlarından endişe ederek okula gitmesini önlemenin ilk adımının öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran zihniyetin değişmesi olduğunu söyleyen Atbaş, atılması gereken adımları şöyle sıraladı:
“Okullardaki şiddetin arkasındaki nedenler ortaya çıkarılmalı, eğitim emekçilerinin can güvenliği sağlanmalıdır. Okulda şiddetin son bulması için MEB’i acilen harekete geçmeye ve önlem almaya çağırıyoruz. Okullarda yaşanan şiddet olaylarındaki korkutucu tırmanışı engellemek için bir an önce eğitimde şiddet yasası çıkarılmalıdır. Eğitim kurumlarının tümünde, şiddetle mücadele etmek için alınması gereken somut önlemleri, ne yapılacağını ve nasıl önleneceğini gösteren bir eylem planı hazırlanmalıdır. Failler toplumun vicdanını rahatlatacak ve yeni olaylar açısından caydırıcı olacak şekilde cezalandırılmalıdır. Özel ya da devlet okulu fark etmeksizin, derhal tüm okulların güvenliği sağlanmalıdır. Ahlak bekçiliğine soyunan RTÜK’ün toplumsal şiddeti başlıca gündemi haline getirip, mafya ve suç temalı TV yapımlarını denetlemesi sağlanmalıdır. İçine bin bir tane gereksiz ve hatta zararlı içeriklerle doldurulan müfredat yerine şiddetin çağ dışı ve yanlış olduğunu öğreten, toplumsal yaşam dersleri içeren öğretim programları hazırlanmalıdır. Kendimizin ve öğrencilerimizin canından endişe ederek okula gitmek istemiyor, can güvenliğimizin olmadığı bir eğitim sistemini kabul etmiyoruz. Artık yeter, can korkusuyla çalışmak istemiyoruz.”
Kaynak: Anka