Bir Babanın Gözyaşları
Bir çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de çalışanların ücret belirlenmesinde asgari ücret uygulaması vardır.
Asgari ücret, yasal bakımdan çalışanlara ödenebilecek en düşük ücret seviyesidir. Çalışanların belirlenen sınırın altında emeğini satamayacaklarını belirtir. Çalışanın gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür vb. gereksinimlerini günün fiyatları üzerinden en az düzeyde karşılayacak biçimde hesaplanır.
Sözde böyle ama gerçekte öyle olmuyor. Hani derler ya, hayaller Paris, gerçekler Mogadişu. Sözde Avrupa bizi kıskanıyor, onlar euroları ile bizim ülkemize tatile geliyor ama, kıskanılan bizim insanımız sefilleri oynuyor.
Her neyse. Dün bankamatiklerin yoğun olduğu bir yerde para çekiyorduk. Yan tarafya yaşlı sayılabilecek bir adam bankamatikte bir şeyler yaparken telefonu çaldı. Konuşmalardan anladığımız kadarıyla arayan üniversiteside okuyan kızıydı. Adamın gözlerinden süzülen yaşlar ve titreyen sesiyle; “Kızım, bu ay ev kirasını zamlı ödedik. Geriye 4 bin lira kaldı. Para istiyorsun, nasıl göndereyim? İstersen dön gel.” dedi. Konuşmaya tanıklık eden bizler de utandık, üzüldük, sıkıldık.
Şimdi empati yapalım. Canınızdan çok sevdiğiniz kızınız Anadolu’nun bir kentinde geleceğini şekillendirmek için üniversite okuyor. Eviniz kira ve kirayı ödeyince geriye sadece 4 bin lira kalıyor. Siz olsaydınız ne yapardınız?
Asgari ücret insanların insan onuruna yakışır şekilde, kimseye ihtiyaç duymadan yaşamını sürdürebilmesi için önemli bir kriterdir. Aynı şekilde en düşük emekli maaşı da emeklilerin insan onuruna ve kimseye muhtaç olmadan yaşaması için gereken miktardır. Nedensebizim ülkemizde yöneticiler sürekli güzel sözler söylüyor ama, bunlar sadece sözde kalıyor. Bunun en acı örneğini semt pazarlarında çöp toplayanların çokluğunu görünce anlıyorsunuz. Sermaye ve halktan yetki alarak ülkeyi yönetenler vekili oldukları insanların onurunu yok sayıyor.
Devletin asıl görevi kendilerini oraya getiren kutsal vatanımızın asıl sahiplerinin, vekilleri oldukları kişilerin onurlu bir şekilde yaşamasını sağlamaktır. Ama uygulama tam tersi.
Modern toplumlarda insanlık onuru anayasal güvence altına alınmıştır. Modern toplumlarda devlet vatandaşların insanlık onuruna yakışır şekilde yaşaması için gerekli önlemleri alır, vergiyi toplar, milli gelirin adil paylaşımını sağlayarak görevini yerine getirir.
Anayasamız eşitlikten, insan haklarından, hukuktan söz eder. Mevcut yönetim ise tam tersine davranarak kendi vatandaşlarını, kendilerini oraya taşıyan insanları sefalete mahkum ederek, insan onuruna yakışmayacak şekilde yaşaması için gerekli ücreti vermeyerek suç işlemektedir. Devletin resmi yeniden değerleme oranı bile %50 civarında iken, kira artış oranı %60’ın üstündeyken asgarî ücrete %30 zam yapmak Anayasa suçu işlemektir. Sefalete mahkum edilen sadece asgarî ücretliler değil, emekliler de aynı şekilde sefalete mahkum edilerek insan onuruna yakışmayacak şekilde yaşamak zorunda bırakılmaktadır. Herşeyi herkes görüyor biliyor ama, devekuşu gibi başlarımızı kuma gömüyoruz.
Devlet asgari ücret ve emekli maaşı konusunda gereğini yapmayarak, gelir dağılımının dengesini kuramadığı için asli görevini yerine getiremediği anlaşılıyor. Üstelik yetkili yetkisiz herkesin bu konularda da yerli yersiz konuşmaları, insanların onuruna dokunacak şekilde açıklama yapmaları işgüzarlıktan başka bir şey değildir.
İnsan haklarından, eşitlikten, insan onurundan, insanca yaşamaktan söz etmeyenler adeta insanlarla dalga geçer şekilde fakirliği övmektedir. Bizim insanımız da gelişmiş toplumlarda olfuğu gibi, insan onuruna yakışır şekilde yaşamayı sonuna kadar hak ediyor.
Halkı temsil etsin, halkı bağımsız, özgür ve huzurlu şekilde yaşamasını sağlasın diye oraya gönderilen yöneticilerin bu tavırlarını anlamak mümkün değil. İnsan onuruna yakışır şekilde yaşamak bu coğrafyada yaşayan herkesin hakkıdır. Halka bu şartları sağlayamayan, sefalet içinde yaşamasına neden olanların bu insanları temsil etme hakkı sona ermiştir.
“Yalnızca köleler efendeisinin sarayı ve servetiyle gurur duyar.” (Che Guevara)