İnsanoğlu yaşamını devam ettirebilmek ve tarımsal faaliyetlerini sürdürebilmek için suya ihtiyaç duymaktadır. Kullandığımız toplam tatlı su kaynaklarının dörtte üçü tarımda kullanılmaktadır. Bu nedenle su ile tarım arasında güçlü bir bağ olduğunu söylemek, pek de yanlış olmaz.
Kuşadası gibi iklim oynamalarının yoğun olduğu bölgelerde su yetersiz olduğu zaman tarımda çalışan kesim, yeraltı suyundan faydalanma yoluna gitmektedir. Üstelik dar alanda yoğun nüfus baskısı yeraltı suyu kullanımını en üst düzeye çıkarmaktadır.
Yeraltı suları yer üstünden yer altına sızan suların buradaki gözenekli tabakaların veya kırıklı, çatlaklı kayaçların içerisindeki boşlukları doldurmasıyla oluşur. Bu suların oluşabilmesi için gözenekli kayaçların/tabakaların yeryüzünde yeryüzüyle bağlantısı olması gerekir.
Yeraltı suyu, yeraltındaki geçirimli jeolojik ortamın doygun bölgesinde bulunan kuyuları, kaynakları ve akarsu, göl, deniz gibi su kütlelerini besler. Yüzey ve yeraltı sularının kaynağı yağışlar olmasına rağmen, yeraltı suları yüzey sularından daha fazla miktarda mineral madde içerir. Yağmurun yere düşmesi, süzülmenin başlaması ve suyun toprak ve kayaçların boşluklarından geçmesiyle su temas ettiği bazı maddeleri eritir. Böylece, yerçekimine bağlı olarak aşağıya doğru süzülen suya mineraller eklenir.
Türkiye’de yeraltı sularının kirlenme nedenleri doğal ve yapay nedenler olmak üzere iki grupta toplanabilir. Doğal nedenler; kötü kaliteli akarsu, göl, bataklık etkileri, jeolojik formasyonlardan kirlenme, jeotermal alan etkileri, deniz suyu girişimi olarak sıralanabilir. Yapay nedenler, bölgelere göre farklılık göstermekle birlikte genellikle sanayi atıkları ve tarımsal ilaç ve gübre kullanımıdır.
Türkiye’yi çevreleyen bir çok kıyı ovasında olduğu gibi Kuşadası’nda da yeraltı su kaynakları ya tamamen tuzlanmış veya tuzlanmaya başlamıştır. Bunun ana nedeni akiferlerden çeşitli amaçlarla aşırı yeraltı suyu çekilmesidir. Çünkü hidrolik eğim küçük olduğundan aşırı çekim gibi doğal sistemi bozan bir dış etken deniz suyu girişini kolayca başlatabilmektedir. Kuşadası’nda gerek şebeke suyunun, gerekse sondaj yolu ile elde edilen yeraltı suyunun kullanıma uygun olmamasının ana nedeni budur.
İnsanoğlu suyu doğadan ödünç alır ve döngü tamamlandıktan sonra ona geri verir. Kirlenen yeraltı suyunun eski haline dönmesi zor ve uzun bir süreçtir. Dünya genelinde tarımın en çok yapıldığı sahalar, kırsal alanlardır. Bu alanlardaki su kuyuları zirai ilaç kalıntılarının tehdidi altındadır. Bu nedenle birçok ülkede zirai ilaç kullanımına çeşitli sınırlamalar getirilmiştir. Bizde ise malesef denetleyen bile yok.
Yeraltı suyunun azalması ekolojiyi olumsuz etkiler. Deniz suyu girişine maruz kalan kıyılarda yeraltı suyu çekimi, belirli bir seviyede dengede tutulmalıdır. Aksi takdirde biyolojik çeşitliliğimiz bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Drenaj sistemi olmayan araziler ve aşırı sulamalar yeraltı sularımızın kirlenmesine neden olduklarından, yeraltı sularının kullanımını azaltacak şekilde planlanması yapılmalıdır. Ayrıca yeraltı sularının çekimlerine bölgesel sınırlandırmalar getirilmesi uygun bir önlem olacaktır. Bu sınırlandırmalar kontrolsüz ve kaçak kuyu açılmasının önüne geçilmesine katkı sağlayacaktır.
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere.
Pandemi sonrası her şey değişti. Tatil ve yazlık cenneti olan Kuşadası’nda yeraltı suyu sorunu tavan yaptı. Pandemi nedeniyle bireyselleşmenin başka yüzü ortaya çıktı; bireysel ve tecrit edilmiş tatil.
Kuşadası’nın kış nüfusu 125.000 sayısının üstünde, yaz nüfusu ise milyon rakamı ile ifade ediliyor. Yılın belli döneminde kullanılan yazlıklar ve oteller yaz aylarında dolup taşıyor. Özellikle pandemi sonrası ortaya çıkan bireyselleşme, yazlık evlerde kişiye özel yüzme havuzlarının çığ gibi büyümesine neden oldu. Neredeyse son yıllarda yapılan yazlık sitelerin tamamında ev sayısı kadar yüzme havuzu yapılmaya başlandı. Hatta bazı sitelerde ve otellerde havuzlar binaların çatısına bile yapılmaya başlandı. Yeni yapılan sitelerin büyük kısmı altyapının henüz gitmediği yerlere yapılmasından dolayı kuyu suyu kullanımı aşırı arttı. Hatta bazı sitelerde birden fazla derinkuyu açıldığı bilgisini alıyoruz. DSİ ve ASKİ bu kaçak kuyu açılmasını malesef takip edemiyor.
Sonuç olarak, artık her yerde özel havuzlu siteler yapılıyor, yeraltı suları azalıyor ve zaten düşük olan su kalitesi daha da düşüyor, nüfus artışı ve kullanılan su miktarındaki artış göz önüne alındığında yakın bir zamanda zaten var olan temiz su sıkıntısının en üst düzeye çıkacağı anlaşılıyor. İnşaat sektöründen aşırı para kazananlar açısından yeraltı suyunun azalması veya kalitesinin düşmesi önemli değil, tek dertleri daha çok para kazanmak. Site sakinlerinin umurunda mı, elbette hayır.
ASKİ ve DSİ günü kurtarayım anlayışı içinde, halk memnun, patronlar memnun, ya sonrası?İklim krizi artık kapımızda değil, evimizin içinde. Kimsenin bu krize karşı önlem alma, çözüm üretme gibi derdi yok. Sadece bir avuç çevreci “Kuşadası Çevre Platformu” bünyesinde kendisini parçalıyor, gören, duyan, destek olan yok. Kimse su tasarrufu sağlayalım, suyu tasarruflu kullanalım demiyor. Yarın susuzluk kapımızı çaldığında işin farkına varacağız ama iş işten geçmiş olacak. Denetim şart, kontrollü olmak şart.
“Suyun değeri kuyu kuruyunca anlaşılır.” (Thomas Fuller)