Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

“Şiir günlüğüne yansıyan memleket hasreti”

AHMET KELEŞOĞLU

1- Denizin Ünye’si; Denizin Ünye’si ufukta sarılmıştı gök mavisine.
Dalgalar çiseli çaresiz sabahlarımda köpüklü çakıl tanelerini,
midye kabuklarını,
baloncuklara takılmış patlak gözlerimde oynatmıştı.
Gavakdibi sonbahar sarısındaydı.
İnönü İlkokulu,
Çamurlu mahallesi,
zamansız ayrılığa sırtlarını döndüler.
Bahçenin solan çiçekleri,
buğulu bakışların silüetinde,
girişteki darabayla ayrılığa şahitlik edecekti.
Olmadı.
Gözyaşlarım naylonla kaplı penceremde, yağmurun damlasına asılı kaldı.
Köprünün direkleri yalı kahvesinin farlarına takılmış,
yüreğim kumsalın teknelerinde atmıştı.
Düşen gözlerimi kimse farketmedi, gökyüzünün kırmızısından başka.
Oysa güneş’in busesine martıların kanadında yakalanmıştım,
hemde yosun kokusuyla.
Sıska bedenim benden önce gitmişti,
Neredeydim?
Bu sevdanın meyvesini Yalı’da yaşatmıştı doğum..
Galabuzunda (Kale Bozuğu) kesmişti göbeğimi.

Aramayın artık beni ne olur?
Ayışığı gidince bakın gerdanlığa,
denizden doğacak güneş,
ben oradayım.
Korkmayın hiç batmayacak,
doğumu yenileyecek yine.
Sevda bekçisi Ünye için.

Aslında hepiniz biliyorsunuz bu hesabı,
konuşsanıza..
Mavinin peşine takılmıştır binlerce Ünye yeşili seni uçuracaklar,
derinlerde vedalaşma vakti geldi artık yine, desenize…


2- Neredeyim; Sahilin denizinde şıkırtılı dalgalar,
kaldırımında puslu lâmbalar,
uzayan ince gölgelerim,
size sesleniyorum?
Günün yeni aymış sabahında dans eden yakamozlara sordunuz mu beni hiç neredeyim?
Yorgun yatan tekneler,
İskeleden selâm çakan ışıklar,
Otomobillerin farına takılmıştı gözlerim,
gördünüz mü beni?
Kiminleydim?

Yalı fırınından çıkmış ekmeğin,
yayvan sepetlere dizilmiş pidelerin kokusunu çekin içinize.
İşte ben tamda oradayım.

Çekilmez bu Yalının fotoğrafı,
çıkılmaz artık Çakırtepeye,
bitmeyen masalların gecesinde,
yazılmaz şimdi aşk şiirleri o banklara, demeyin…!
Hele ki o Roma dondurması yok mu?
Çocukluğumun elma şekeri, pamuk helvası.
Işıltılı yaz akşamları.
Ne çabuk unuttunuz beni?

Teknelerden önce çizmeleri görünen balıkçılar, arkada martılar.
Ahh o sessizliğimi bozan martılar.
fısıldamadılar mı kulaklarınıza beni?

Kimin umurunda paşabahçe yazlık sineması,
Sen o patlayan gazoza bak…!
Pooh…
Konak sineması, cumartesi matinesi,
Sinemacı Ömer’in üç film birden anonsu.

Çocuk bedenime sığmayan heyecanım
bugün nerede?
Salıncakların parkı iskelenin rüyâsı…

3- Çocukluğum; Nefes nefese geçti çocukluğum en güzel oyunlarla.
Uçurtmalarım yarışta kayboldu,
gitti bulutların yanına.
Bir solukta gavak dibindeydim (Kavakdibi) başımın üstündeki rüzgarlarla.
Kara bulutların arasında salınmıştım iskeleye.
Altımda kısa pantolon.
Ayağımda kenarı mandallı her yanı havalı naylon ayakkabılarımla.

Çocuk beynimin,
özgürlüğüne açlığına, tokluğuna,
Sevgisine ne doldurabildiysem işte,
küçük ellerimle bol gelen cebime.
Korkmuyordum avuçlarımdaydı dünya.
Rüzgarlı bulutlar çekmişti beni galabuzundan (Kale Bozuğu) iskeleye.
Oradan da burun ucuna.
Aslında bir yanım yalı kahvesi deniziydi benim önümde tekneleriyle,
öbür yanımsa köprü altı midyesi.
O günlerde sırtıma bağlardım Çakırtepeyi,
bir elimde Ünye,
öbür elimde Çamlık.

Çocuk oldum büyülü kaldırımlarında sahilin, bokuç için,
komen için,
pıtık için.
Top oynadım çamurlunun dar sokaklarında, üç maç sonrasına hemde bir şişe gazoz için.
Bisiklet bir büyük özlemdi saati elli kuruşa, parkın tamda karşısında.

Es yeşilin, mavinin rüzgarı gürlesin bulutlar şimdi yağmur zamanı ess…
Kaçma dur Ünye yakalarım şimdi seni dur kaçma..
Arkası bir Uzunkum hikayesi…

4- Alacak verecek hesabı; Çiseli sabahlarda çıplak ayakla bastık toprağına,
Gri gökyüzünün şahitliğinde.
Oynaşan pullu balıkların parıltısında değiştirdik dünyamızı.
Denizinde yüzdük, rüzgarında taradık saçlarımızı.
Ay şafağında gözlerimiz köprünün direklerine takılı kaldığında,
Sabahı sabah ettik gündüzün rotası için.

Gölgende çok iyiydik be Ünye,
Şimdi dağıldık değil mi?
Çektik gittik, döndük geldik hesapsızca.
Bir şey demedin yine bastın bağrına.
Taşlarına yaslanıp soluklandığımız, sokaklarında koşturduğumuz günlerin hatırına.

Hatırladın mı bizi sakladığın ele vermediğin günleri?
Sende biliyordun her şeyin iyilik için olduğunu değil mi?
Konuşsana, şimdi gelmişiz hesap soruyoruz. Bir şey desene Ünye?
Susarsın merhamet edersin değil mi bize yine..

Ahmet Keleşoğlu