Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

Veli-Der’den Milli Eğitim Bakanlığı’na Karne: Başarısızlık Tablosu

Veli Yalçın Haberi

Aydın Veli-Der Şubesi, 2024-2025 Eğitim-Öğretim Yılı’nın birinci dönemi sonunda düzenlediği basın açıklamasında, Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim politikalarını değerlendirdi ve “karne” verdi. Bakanlık, birçok alanda başarısız bulunurken, yalnızca “Okullarda Tarikat/Cemaat İşbirliği” ve “Eğitimde Özelleştirme Uygulamaları” derslerinden tam not aldı.

Tüm Derslerden 1 Aldı
Veli-Der tarafından hazırlanan değerlendirme karnesinde, Milli Eğitim Bakanlığı, genel eğitim politikaları, kaynakların kullanımı, fırsat eşitliği gibi temel alanlarda “1” alarak başarısız olarak nitelendirildi. Ancak “Okullarda Tarikat/Cemaat İşbirliği” ve “Eğitimde Özelleştirme Uygulamaları” başlıklarından “5” alarak bu alanlarda “başarı” gösterdiği ironik bir şekilde ifade edildi.

GENİŞ KATILIMLI BASIN AÇIKLAMASI
Eğitim Sen Aydın Şubesi’nin öncülüğünde gerçekleşen basın açıklamasını, Veli-Der Aydın Şube Girişim Sözcüsü Tanju Zafer okudu. Açıklamaya Efeler Kent Konseyi Başkanı, Kadın Efeler Derneği, Eğitim Sen Aydın Şubesi, Tüm Emeklilerin Sendikası, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ve çok sayıda veli katıldı.

“Eğitimde Eşitlik Sağlanmalı”
Basın açıklamasında, eğitimin giderek özelleştirildiği, devlet okullarında tarikat ve cemaat yapılanmalarının etkisinin arttığı ve fırsat eşitliğinin sağlanamadığı vurgulandı. Eğitim Sen ve Veli-Der, eğitim politikalarının iyileştirilmesi ve laik, bilimsel eğitimin desteklenmesi için acil adımlar atılması gerektiğini belirtti.

Açıklama, eğitim politikalarına yönelik eleştirilerin yükseldiği bir dönemde kamuoyunda geniş yankı buldu.

 

2024-2025 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 1. DÖNEM RAPORU
Çocuklarımızın laik, kamusal, bilimsel eğitim hakkı ve eğitim emekçilerinin haklarına ilişkin ülkemiz tarihinin en büyük tahribatı yaşanıyor. Genel seçim sonrası eğitim alanına ilişkin kesintisiz yeni bir adım atılıyor. Atılan her adımda kaybeden eşit, parasız, nitelikli, kamusal, bilimsel eğitim, kaybeden çocuklarımız ve geleceğimiz oluyor.
OKUL TERKİ ÖNLENMELİDİR.
2023-2024 eğitim-öğretim yılında örgün eğitim dışına çıkan öğrenci sayısı mesleki eğitim merkezleri ve açık öğretim ile birlikte 1 milyon 578 bin 941’e ulaştı.
Okul dışına çıkışın temel nedeni ise artan yoksulluk.
Eğitim dışındaki öğrenci sayısı son 3 yılın en yüksek seviyesine çıktı. Saha araştırmaları çocukların okul dışına çıkmasının temel nedenleri olarak ekonomik krizi, çocuk yaşta işçiliğin, çocuk yaşta evliliklerin yaygınlaşmasını, kamusal eğitim yokluğundan ve protokollerden kaynaklı çocukların tarikat gibi köktenci yapılara mecbur bırakılması, sosyal devletin sorumluluğu olan ancak karşılanmayan hizmetlerin (çocuk, yaşlı, engelli bakım merkezleri…) çocuklar eliyle gerçekleştirildiğini gösteriyor.
MEB 2024 verileri ile eğitimden erken yaşta ayrılma her kademede artıyor, özellikle ortaöğretim döneminde daha da hızlanıyor. Eğitim dışına çıkan çocukların %73,9’u 14-17 yaş aralığında. Ayrıca bölgeler ve iller özelinde okuldan kopuş artışında farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin Siirt, Bitlis ve Ağrı’da her 3 kız çocuğundan biri okulda değildir. Her 4 çocuktan birinin eğitim dışında olduğu dört (Bitlis, Siirt, Şırnak, Mardin), her 5 çocuktan birinin eğitim dışında olduğu yedi il (Kars, Van, Şanlıurfa, Çankırı, Iğdır, Batman, Niğde) vardır.
Verilere göre 2018’de ülkemizde 25-49 yaşındaki her beş kadından biri 18 yaşından önce evlendirilmiştir. Bu vahim orana rağmen 2018 sonrası 18 yaş altı “evlilik” verileri açıklanmamaktadır. Gerçek verileri gizleme özel eğitim gereksinimi olan çocuklar için de geçerlidir. Eğitime erişemeyen özel eğitim gereksinimli çocuklara ilişkin verilere e-devlet üzerinden ulaşmak mümkün iken özel eğitimde okullaşma oranlarına ilişkin veriler kamuoyuna açıklanmamaktadır.
Okul terkini önlemede acil kamusal önlemler gerekiyor. Yoksulluk sınırı altında geliri olan tüm ebeveynlerin çocuklarına her ay düzenli maddi eğitim desteği sağlanmalıdır. Ücretsiz okul yemeği, ücretsiz temiz içme suyu yaşama geçirilmeli, okula ulaşım tüm çocuklar için ücretsiz sağlanmalıdır.
İKİLİ EĞİTİM SORUNU ARTARAK SÜRÜYOR.
Son 23 yılda MEB tarafından sıklıkla dillendirilen ikili eğitime mutlaka son verileceği sözü idi. Dünya genelinde nitelikli eğitim hakkı açısından temel politika ikili eğitime son verilmesi, tam gün eğitime geçilmesi yönündedir. Tam gün eğitimde akademik başarının yükseldiği bilimsel bir gerçekliktir. Bu bilimsel gerçeğe ve bakanlık tarafından verilen sözlere rağmen derslik sayıları azalmakta ve ikili eğitim devam ettirilmektedir. İlkokulda öğrencilerin %42,5’i, ortaokulda %35,6’sı, imam hatip ortaokulunda %11,6’sı, genel ortaöğretimde %7’si, mesleki ve teknik ortaöğretimde %1,9’u imam hatip liselerinde %0,8’i ikili eğitimle okula devam etmektedir.
Zorunlu imam hatipleştirme politikalarına rağmen imam hatip ortaokul ve liselerinde öğrenci sayısı azlığı ikili eğitim verilerinde de karşımıza çıkmaktadır. Çocukların eşit ve nitelikli eğitim hakkı açısından yeterli okul inşası planlanmalı, hayata geçirilmeli, tercih edilmeyen okul türleri akademik eğitim veren okullara dönüştürülmelidir.
EĞİTİME YETERLİ BÜTÇE AYRILMALIDIR.
Bütçe eşit, parasız, bilimsel, nitelikli eğitim hakkı açısından temel önemdedir. 2025 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda yılsonu enflasyon hedefi %17,5 olarak belirlendi. OECD 2025 enflasyon tahmini ise %28,9’du. Yoksulluğun artışıyla birlikte sosyoekonomik durumun eğitime etkilerini azaltmaya yönelik müdahale programlarına ayrılan kaynakların yer aldığı cari harcamalardaki %12,5 artış ise Cumhurbaşkanlığı yıllık programında belirtilen yılsonu enflasyon hedefinin de altındadır. Bu durum eğitime ayrılan yetersiz bütçenin enflasyon karşısında hızla eriyeceği anlamına gelmektedir.
Açıklanan MEB 2025 bütçesinin % 80,1’i eğitim emekçilerine yönelik harcamaları karşılıyor. %9.7’si sermaye giderleri, %0,03’ü sermaye transferleri, %8’i mal ve hizmet giderleri, %2,2’si ise cari transferlere ayrılıyor. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ ne göre nitelikli eğitim hedefi için eğitime ayrılan kamu kaynakları kamu harcamalarının %15-20’si oranında olmalıdır. Ancak 2025’te bu oran ülkemizde 9,9’dur.
Eğitime yeterli bütçe ayrılmamıştır ve son derece yetersiz olan MEB bütçesi enflasyon karşısında hızla erimektedir.
Eğitime ayrılan bütçe güncellenmeli, eğitime yeterli bütçe ayrılmalıdır.
ÇOCUKLARIMIZIN EĞİTİM HAKKI TASARRUF GEREKÇESİ OLAMAZ!
Tasarruf gerekçesi ile okullarda temizlik, güvenlik gibi kamu hizmetlerine gerekli kadrolu, güvenceli atama yapılmadı, bu hizmetler İşgücü Uyum Programı kapsamına alınarak güvencesiz, asgari ücretin altında çalıştırma olağan hale getirildi. Okullarımızda başta temizlik olmak üzere temel ihtiyaçlar karşılanmıyor. Köy okulları kapatılan çocukların taşımalı eğitimle okula erişimine de tasarruf gerekçesi ile sınırlama getirildi. Tasarruf gerekçesi ile kademeli olarak tüm okullarda yaygınlaştırılacağı açıklanan okul yemeği uygulamasından vazgeçildiği açıklandı. Deprem bölgesinde okul öncesi çocuklarla sınırlı olan okul yemeği uygulamasına da tasarruf gerekçesi ile son verildi. Yaygın eğitimde tasarruf gerekçesi ile kurslar sınırlandırıldı. Özel eğitim gereksinimi olan çocuklarımızın kursları, okul dışına çıkarılmış öğrencilerin eğitime erişim hakları ellerinden alındı. Tasarruf gerekçesi ile eğitim-öğretim yılının başından itibaren yeterli öğretmen ataması yapmamak için sınıf birleştirmelere gidildi. Kalabalık sınıflarla çocuklarımızın nitelikli eğitim hakkı ellerinden alındı.
Eğitim kamusal bir hak olmaktan çıkarıldı. Kamu kurumlarındaki tasarrufun eğitime ayrılan kaynaklar üzerinden yapılmaması temel ilke iken bu ilke, en temel kamusal haklar yok sayıldı.
Tasarruf gerekçesi ile kamusal eğitim hakkının ihlali olan tüm uygulamalar geri çekilmelidir.
ÜCRETSİZ OKUL YEMEĞİ, ÜCRETSİZ SU HEMEN ŞİMDİ!
Ücretsiz okul yemeği; salgın, artan yoksulluk ve depremle birlikte ülkemizin en temel ve en acil gündemlerinden biri haline gelmiş durumdadır. Eurostat tarafından 2021’de yapılan analizde Türkiye’de çocukların yüzde 45,2’sinin yoksulluk riski altında olduğu açıklandı. Bu oran 2015’ten itibaren artarak devam ediyor. TÜİK 2022 verilerinde üç çocuktan biri (yüzde 35,3) ciddi maddi yoksulluk, yetersiz beslenme sorunu yaşıyor. Gıda enflasyonu OECD ortalamasında 2023’te yıllık yüzde 7 artarken, aynı oran Türkiye’de yüzde 72 arttı.
TÜİK İstatistiklerle Çocuk 2022 raporuna göre ülke nüfusunun yüzde 27’sini 0-17 yaş arası çocuk nüfusu oluşturmaktadır. Çocuk nüfusunun dörtte üçü okul çağındadır. Rapordaki verilere göre; Türkiye’de daha ucuz olduğu için ekmek, makarna gibi yiyecekleri tüketen çocuk oranı yüzde 62,4; meyveyi her gün tüketen çocukların oranı yüzde 50,5; sebzeyi her gün tüketen çocukların oranı yüzde 33, et, balık tüketen çocukların oranı yüzde 10,2’dir. PISA 2022’de her 5 çocuktan birinin yoksulluk nedeniyle haftanın en az bir gününü okulda aç geçirdiği yer aldı.
Ülkemizde 0-4 yaş aralığındaki çocuk sayısı yaklaşık 6 milyondur. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’na göre 5 yaş altı çocuklarda bodurluk yüzde 10’a ulaşmıştır. TTB ve SES’ in Hatay’ın Antakya, Defne, Samandağ ilçelerinde 600’e yakın çocuğu gözlemlediği araştırmasında elde edilen bulgulara göre 5 yaş altı çocuklarda bodurluk ve zayıflık oranı artmış durumdadır.
Yoksulluğun, yetersiz beslenmenin en acı sonucu ise bebek ve çocuk ölümlerini arttırmasıdır. Obezite ve kötü beslenmeye bağlı bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların yaygınlaşması da sağlıksız beslenmenin sonuçlarındandır.
Okul yemeğinin akademik başarıyı arttırdığı, okul terkini azalttığı, kız çocuklarının okullaşma oranını yükselttiği, çocukları psikolojik olarak desteklediği bilimsel bir gerçektir.
Çocukların psikolojik sağlığına ilişkin veriler de oldukça kaygı vericidir. Çünkü açlık sırasında harekete geçen hormonlar yıkıcı hormonlardır. Açlıkla harekete geçen hormonlar önce karaciğerdeki glikojeni, sonra yağ dokusunu ve son olarak da kas dokusunu yıkmaktadır.
Çocuklar açlık, yetersiz beslenme nedeniyle depresyon belirtileri yaşamaktadır. Düşük serotonin seviyeleri depresyon ve kaygıya neden olmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun geçen yıl ilk defa açıkladığı çocuk, yoksulluk ve yaşam verilerinde 5-17 yaş arası çocukların yüzde 7,3’ ü kendisini her gün depresyonda hissetmektedir. Verilere göre zorunlu eğitim çağındaki 1 milyon 958 bin 888 çocuk depresyonda ve kaygı altında yaşamaktadır. 13-17 yaş arası çocukların yüzde 50’si aşırı kaygı durumu yaşamaktadır.
Okul yemekleri programları ihtiyaç temelli bir gıda desteği müdahalesi değil temel yurttaşlık hakkıdır. Kamusal haktır. Dünya genelinde 106 ülkede ücretsiz okul yemeği programı uygulanmaktadır.
Okul yemeği ile birlikte temiz suya erişim de tüm çocukların kamusal hakkıdır. Su tüketimi hayati bir önem taşır. Yeterli su tüketimi vücut sıcaklığının düzenlenmesini, sindirim sistemi sağlığını, enerji düzeyini, zihinsel ve fiziksel performansı, elektrolit dengesini olumlu etkilemektedir. Sağlıklı bir bireyin günde ortalama 2 ila 2,5 litre arasında su içmesi gerekir.
Okullarda içme suyuna erişim, kontrol-izleme sistemleri bulunmamakta, suya bulaşması olası toksik kirletici sayısı çok fazladır. Okullarda okul su sistemleri, toksik kimyasal maddeleri tutma kapasitesine sahip artma/flitreleme sistemleri kurulmalı, okulun uygun noktalarına kurulacak su sebilleri ile çocukların suya erişimi sağlanmalıdır.
MEB bütçesinin merkezi yönetim bütçesine oranı 2014-2018 yılları arasında %12-13 seviyesindeydi. Bu oran sürdürülseydi MEB 2025 bütçesi en az yaklaşık 316 milyar TL daha fazla olacaktı. Bu kaynakla örgün eğitimdeki tüm çocuklara iki eğitim-öğretim yılı boyunca ücretsiz okul yemeği ve ücretsiz su sağlanabilirdi.
Ücretsiz okul yemeği programı ve su tüm çocuklar için acilen hayata geçirilmelidir.
OKUL ÖNCESİ HAKTIR. PARASIZ VE ZORUNLU OLMALIDIR.
2024’te okul öncesi eğitime ulaşan öğrencilerin oranı azaldı. %12 düşerek %73’e geriledi.
Temel nedenlerinden biri 14 Ekim 2023 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan MEB Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına dair yönetmelikti. Bu yönetmelikle okul öncesinde katkı payı alma düzenlendi. Eğitimin paralılaştırılması, okul öncesi eğitimin parasız ve zorunlu olmamasından kaynaklı yoksulluğun artışı ile birlikte okul öncesi eğitime erişebilen çocukların oranı hızla azalıyor.
Okul öncesi eğitim tüm çocukların hakkıdır. Ücretsiz ve zorunlu olmalıdır.
ZORUNLU İMAM HATİPLEŞTİRME VE ZORUNLU MESLEK LİSELİLEŞTİRME POLİTİKALARINA SON VERİLMELİDİR. HER ÖĞRENCİNİN İSTEDİĞİ OKULDA, OKUL TÜRÜNDE EĞİTİM GÖRME HAKKI VARDIR.
MEB 2023’te liselerde sınıf tekrarının tekrar uygulamaya koyulacağı açıklamıştı. 2023’te Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle birlikte 9. Sınıfta sınıf tekrar oranı tüm ortaöğretim programlarında planlananın üstünde seyretti.
MEB 2025 yılı bütçe teklifi verilerinde 2024’te yoksulluğun artışından kaynaklı 9. Sınıfta sınıf tekrarının tüm program türlerinde arttığı verileri yer aldı. Okul tekrarının arttığı en yüksek ortaöğretim programı %30 ile din öğretimi oldu. İmam hatipler okul terkinin en çok arttığı yerler oldu. İmam hatiplerdeki 3 çocuktan biri zorunlu imam hatipleştirme politikası ve yoksulluk nedeniyle örgün eğitim dışına çıkıyor. Genel ortaöğretimde bu oran %18,5, mesleki ve teknik ortaöğretimde ise %28,5. MEB ve siyasi iktidar rejimin ve sermayenin ihtiyacı için çocukları imam hatip ve mesleki eğitime zorunlu bırakıyor. Çocuklar bu dayatmaya tepkisini okulları terk ederek gösteriyor.
Sınav sistemi zorunlu bir okullaşma politikası uygulaması haline getirildi. Her geçen yıl merkezi sınavla öğrenci alan okullar içersin de imam hatip ve meslek liselerinin oranı arttırıldı. Son adımla 66 akademik lise merkezi sınavla öğrenci alan proje okulu kapsamından çıkarıldı. 13 ilde merkezi sınavla girilebilecek tek bir Anadolu Lisesi bırakılmadı. Çocuklar zorunlu imam hatip veya zorunlu meslek lisesi seçeneksizliğine ya da özel okula gitmeye mecbur bırakılıyor.
Merkezi sınavla öğrenci almayan liseler açısından da benzer bir tablo yaşanmaktadır. Yerel yani adrese dayalı yerleştirmede de yeterli akademik lise olmamasından kaynaklı çocuklar imam hatibe veya meslek liselerine mecbur bırakılmakta ya da aileler ekonomik şartlarını zorlayarak çocuklarını özel okula göndermek zorunda bırakılmaktadır. Yoksulluk ve seçeneksizlik nedeniyle diğer bir sonuç ise çocukların örgün eğitim dışına çıkmasıdır.
Her çocuğun istediği okul ve okul türünde eğitim görme hakkı vardır. Akademik eğitim veren liselerin sayısı arttırılmalı, tercih edilmeyen okul türleri akademik liselere dönüştürülmelidir.
PROJE OKULU UYGULAMASI SONLANDIRILMALIDIR.
Proje okul uygulaması ortaöğretime geçiş sistemi ile birlikte imam hatibe ve meslek liselerine çocuklarımızı zorunlu olarak yerleştirme uygulaması haline getirilmekte, çocuklarımızın eşit, nitelikli, kamusal eğitim hakkını ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca proje okulu öğretmen ve yönetici atamalarının bakan, bakanlık tarafından belirlenmesi, atamalarda kriter, ölçü olmaması proje okullarını siyasal kadrolaşma merkezleri haline getirmiştir. Proje okulu uygulaması ile çocuklarımızın eşit, nitelikli eğitim hakkı, öğretmenlerin mesleki hakları yok sayılmaktadır.
Proje okulları ve merkezi sınavla öğrenci alan okulların farklı olduğu MEB tarafından vurgulansa da yaşanan gerçek bu açıklamanın gerçek dışılığını kanıtlamaktadır. Bugüne kadar proje okulu olmadığı halde merkezi yerleştirmeyle öğrenci alan bir okul örneği olmadı. İstatistiki verilere göre öğrenciler tarafından birincil tercih edilen okul türleri fen ve Anadolu liseleri olmasına rağmen akademik liselerin oranı azaltıldı, imam hatip ve meslek liselerinin oranı artırıldı.
İmam hatip okullarının neredeyse tamamı proje okulu kapsamına alınmıştır. İmam hatip programlarının yanında Anadolu fen imam hatip, Anadolu sosyal bilimler imam hatip, Anadolu yabancı diller imam hatip gibi okul türleri yaratılmış, ortaöğretimde tüm okulları imam hatipleştiren bir okullaşma politikası yaşama geçirilmektedir.
Proje okulları eğitimin eşitlik ilkesini, kamusal eğitim ilkelerini ortadan kaldırmaktadır. Proje okul uygulamasına son verilmelidir.
TASARRUF GEREKÇESİ İLE TAŞIMALI EĞİTİME GETİRİLEN SINIRLAMA OKUL TERKLERİNİ ARTTIRDI.
2023-2024’te çocuklarımızın eğitim hakkında yaşatılan temel sorunlardan biri Taşıma Yoluyla Eğitime Erişim Yönetmeliği’nde değişiklik yapılması oldu. 1 Ağustos 2024’te Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklikle tasarruf gerekçesiyle taşıma kapsamındaki öğrencilerin yaşadığı yerle taşıma merkezi arasındaki azami uzaklık 50 kilometreden 30 kilometreye düşürüldü. Çözüm olarak çocuklara pansiyonlar dayatıldı.
MEB 2025 yılı bütçe teklifi kapsamında paylaşılan veriler ise pansiyon doluluk oranlarının özel eğitim ve ilköğretimde planlananın, hedeflenen düzeyin altında kaldığını gösteriyor.
Bu veri aynı zamanda bu kararla temel eğitim ve özel eğitimde çocukların örgün eğitim dışına çıktığını da bize gösteriyor. MEB taşımalı eğitim kararıyla, çocukların eğitim hakkını elinden alınmıştır. Önce köy okulları kapatılan çocukların şimdi de taşımalı eğitim sınırlaması ile okula ulaşım hakkı tamamen ellerinden alınmıştır.
1 Ağustos’ta yayımlanan taşımalı eğitim yönetmeliği geri çekilmeli, kırsal kesimde kapatılan okullar yeniden açılmalıdır.
MESEM SONLANDIRILMALI, ÜCRET OLARAK VERİLEN RAKAMLAR ÇOCUKLARA BURS OLARAK VERİLMELİDİR.
MESEM (Mesleki eğitim merkezleri) uygulaması çocukları okuldan koparmanın, çocuk işçiliğini yaygınlaştırmanın, çocuk işçiliğini gizlemenin aracı haline getirildi. Haftada bir gün okulda, 4-5 gün işletmelerde, organize sanayi bölgelerinde çalıştırılan çocukların yaşadığı gerçek; okulla bağlarının kalmadığı, haftanın 6 hatta 7 günü esnek çalışma koşullarında uzun saatler çalıştırıldıkları, çocukların çalıştırılırken yaralandığı, iş cinayetlerinde yaşamlarını kaybettiği yerler haline geldi.
2023-2024’te MESEM’ deki okulda olması gereken öğrenci sayısı %5,6 artarak 404 bin 756’ya yükseldi. Ekonomik kriz, yoksulluk arttıkça ve yayımlanan yönetmelikler nedeniyle çocuklar her geçen yıl artış hızı artarak MESEM’ lere zorunlu bırakılıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre MESEM’ lerde, sanayide, inşaatta, tarlada birçok çocuk çalıştırılırken hayatını kaybetti. 2024 verilerine göre; 14 yaş altı ölen çocuk sayısı 22’iken 15-17 yaş aralığında ölen çocukların sayısı 49 olmuştur. 2019-2023 yıllarını kapsayan 5 yılda çocukların MESEM’lerde, meslek okullarında geçirdiği iş kazalarının sayısı 2,4 kat (%240) arttı.
MESEM eliyle çocuklar işletmeler için bedava iş gücü haline getirilmekte, çocuklara 9.10.11. sınıflarda asgari ücretin üçte biri, 12. Sınıflarda asgari ücretin yarısı olarak verilen ücretler kamu kaynaklarından karşılanmaktadır. Yoksulluğun çaresizliği sonucu çocuklar bu ücretleri alabilmek için okullarını bırakmaya teşvik edilmektedir. Kamu kaynakları kamusal eğitim için, çocukların okula erişim hakları için kullanılmalı, MESEM sonlandırılmalı, ücret olarak verilen rakamlar çocuklara burs, maddi eğitim desteği olarak verilmeli, çocukların okullara geri dönüşü sağlanmalıdır.
KAMU HİZMETİ OLAN EĞİTİM VAKIFLARA, DERNEKLERE, TARİKATLARA, SERMAYEYE DEVREDİLEMEZ.
MEB uzun yıllardır kamu hizmeti olan eğitimi protokoller, iş birlikleri eliyle vakıf, dernek adı altında tarikatlara, ülkü ocakları gibi yapılara ve sermayeye devretmektedir. Bu protokoller sonucunda bu yapılar okullarda kurs, yarışma, seminer, kamp, sosyal sorumluluk programları adıyla siyasal, ideolojik çalışmaları veya çocuğun ihtiyacını esas alan değil sermayenin ihtiyacının esas olduğu her tür çalışmayı sürdürmektedir.
Eğitimin bu yapılara devri ile okullar çocukların eğitim hakkı gaspı ile birlikte çocuk istismarının her geçen gün daha da yaygınlaştığı yerler haline gelmektedir. Bu protokoller eliyle eğitim her geçen gün daha da piyasalaştırılmakta, laik, bilimsel eğitim hakkı adım adım ortadan kaldırılmaktadır.
Milli eğitim mevzuatı ve yargı kararları kamu hizmetinin kamu görevlileri tarafından üretilmesi gerektiğinin açıkça altını çizmesine rağmen kamu hizmeti ilkeleri ve yargı kararları da yok sayılmaktadır.
MEB kamusal sorumluluğunu hiçbir isim adı altında hiçbir yapıya devredemez. İmzalanan tüm protokol ve iş birlikleri iptal edilmelidir.
SEÇMELİ ADI ALTINDA DİN DERSLERİ ZORUNLU YAPILARAK ÇOCUKLARIMIZIN DERS SEÇME HAKKI ELLERİNDEN ALINAMAZ.
Önümüzdeki günlerde 2025-2026 eğitim-öğretim yılı için ders seçim dönemi başlayacak. Genel seçim sonrası çıkarılan yönetmelikle zorunlu dersler azaltılarak seçmeli derslerin haftalık ders dağıtım çizelgelerindeki ağırlıkları arttırıldı. Okul idarelerinin belirlenmesinde temel kriter mülakat ve bu süreç te siyasal kadrolaşmanın önemli bir parçası haline getirildi. Bu yüzden mevzuattan kaynaklı yetkileri kullanan bazı okul idareleri eliyle öğrenciler dini içerikli dersleri “seçmeye” zorlanmaktadır. Ders seçim dönemleri vakıf, dernek adı altında tarikat yapılarının da müdahil olduğu bir dayatmaya dönüştürülmektedir. Bu dayatma öyle bir hale ulaşmıştır ki 2024 Eylül ayında yapılan değişiklikle dersler gruplandırılarak, öğrenciler “Din,Ahlak ve Değer” adı verilen dini içerikli derslerden oluşan gruptan ders yazmak zorunda bırakılmaktadır.
Her öğrencinin istediği dersi seçme özgürlüğü ellerinden alınmaktadır. Seçmeli ders süreci zorunlu din dersine ek olarak diğer dini içerikli derslerin de zorunlu hale getirildiği bir uygulamaya dönüştürülmektedir.
Seçmeli adıyla zorunlu dini içerikli ders dayatmasına son verilmelidir.
DÖRT YENİ OKUL MODELİ, MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM POLİTİKA BELGESİ VE YENİ TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ İLE ZORUNLU EĞİTİM HAKKI HEDEF ALINMAKTADIR.
2024-2025 eğitim-öğretim yılı ile birlikte 4+4+4 eğitim sisteminin değiştirileceğine yönelik açıklamalar yaygınlaşmaktadır. Dört yeni okul modeli, mesleki ve teknik eğitim politika belgesi ve maarif müfredatı içeriği üzerinden atılan adımların ve yapılan açıklamaların içeriği açık bir şekilde kesintisiz, zorunlu, kamusal eğitimin hedefte olduğunu bize göstermektedir.
Okulların; işletmelerin yoğun olduğu yerlere, organize sanayi bölgelerinin içine açılmasının yaygınlaşacağı diğer mesleki eğitim kurumlarının da bu yerler ile ilişkili hale getirileceği, çocukların 11. 12. sınıfta okulla bağının tamamen koparılacağı, çocuk işçiliğinin yaygınlaştırılacağı hatta meslek ortaokulları ile çocuk işçiliğinin ortaokul yaşına indirileceği adımlar atılmaktadır. Müfredatın içeriğinde de din, inanç çocuk işçiliğine rıza aygıtı olarak araçsallaştırılmaktadır. Ahilik ve Girişimcilik gibi projelerle de çocuk işçiliği dinin gereği olarak gösterilmektedir.
Dört yeni okul modeli ve mesleki ve teknik eğitim politika belgesi uygulamaları sonlandırılmalıdır. Yeni Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adıyla müfredat uygulamasına son verilmelidir.
ÖZEL ÖĞRETİM KURUMLARI YÖNETMELİĞİ İLE EĞİTİMDE PİYASALAŞMAYA HIZ VERİLDİ.
Milli Eğitim Bakanının kamuoyuna yansıyan açıklamalarında özel okullara, özel öğretim kurumlarına sınırlama getireceğiz açıklaması geçtiğimiz eğitim döneminde en çok konuşulan başlıklar arasında yer aldı. Ancak 3 Ocak 2025 tarihinde özel öğretim kurumları yönetmeliğinde yapılan değişiklikle bir sınırlamanın tersine, eğitimin piyasalaştırılmasına hız kazandırıldığı bir yönetmelikle karşı karşıya bırakıldık.
Dershaneleri kapatacağız söylemleri özel öğretim kurumlarının ülke tarihinin en yüksek seviyesine %24’e çıktığı, kamu okullarının da paralılaştırılmasıyla, öğrenci kulüpleri gibi isimler adı altında her eğitim kurumunun “dershaneye” dönüştürüldüğü bir sürece evrildi. Son yönetmelikle özel öğrenci etkinlik merkezleri, özel rehberlik ve psikolojik danışma merkezleri, özel dil,konuşma ve ergoterapi merkezleri ile yeni özel öğretim kurumlarının da açılabileceği düzenlendi. Bu adım özel kursların daha da yaygınlaştırılmasını amaçlamaktadır.
Ayrıca kademe başlangıçlarında fahiş zam yapılamaz gibi ucu açık ifadelerle özel okul sahiplerinin okul ücretlerine sınırsız zam yapabilmesi de yönetmelik eliyle düzenlenmiş oldu. Yönetmelik eliyle bir kez daha özel okul sahipleri ne istedi ise verildi. Bu yönetmelik MEB’in tarafının bir kez daha kamusal, parasız eğitimden, velilerden, öğrencilerden, öğretmenlerden yana değil, sermayeden, özel okul sahiplerinden yana olduğunun kanıtı olmuştur.
Yönetmelik geri çekilmeli, eğitimde piyasalaştırma adımlarına son verilmelidir.
ÇEDES UYGULAMALARI KAMU OKULLARINDA DA ÖZEL ÖĞRETİM KURUMLARINDA DA YAYGINLAŞTIRILIYOR.
Özel öğretim kurumları yönetmeliğinde eğitimde piyasalaştırmayı hızlandıran “özel rehberlik ve psikolojik danışma merkezleri” eliyle çok sayıda protokol ve yönetmelikle ve ÇEDES’le (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) yaygınlaştırılan manevi danışmanlık, eğitimin dinselleştirilmesi uygulamalarının da yaygınlaştırılacağı amaçlanmaktadır.
Bu yerlerin vereceği eğitimler arasında “manevi iyi oluş, manevi başa çıkma, yaşamda anlam/anlamlı yaşam, diğerkamlık, şükran ve minnettarlığı geliştirme” gibi başlıklarda da eğitim verileceği düzenlenmiştir.
ÇEDES ve benzer uygulamalar biz velilerin, öğretmenlerin eylemlerine, itirazlarına rağmen tüm eğitim kurumlarında çocuklarımızın laik, bilimsel eğitim hakkı hedef alınarak sürdürülmektedir.
ÖZEL OKULLAR KAMULAŞTIRILMALI, SERMAYEYE, ÖZEL OKUL SAHİPLERİNE, VAKIF, DERNEK ADI ALTINDAKİ YAPILARA AKTARILAN KAYNAKLAR KAMUSAL EĞİTİM İÇİN KULLANILMALIDIR.
Kamu okullarına, kamusal eğitime ayrılmayan kamu kaynakları sınırsızca sermayeye, özel okul sahiplerine, vakıf, dernek adı altında tarikatlara yapılara aktarılıyor. Teşvik adıyla kamu kaynaklarının özel okul sahiplerine aktarılması sonucu 2011’de organize sanayi bölgelerine açılan özel meslek liseleri 45’e ulaşmışken 2021’de bu sayı 9 kat artarak 396’ya ulaştı. Genel seçimden bugüne özel meslek lisesi sahiplerine art arda üç kez %100’e varan oranda destek aktarımı açıklandı. Deprem bölgesindeki özel okul sahiplerine maddi destek kararı açıklandı.
Aile ve Gençlik fonu yönetmeliği ile kamu kaynakları vakıf, dernek adı altındaki yapıların sınırsızca kullanımına açık hale getirildi. Vergi muafiyeti tanınan vakıf ve kamu yararına çalışan derneklere beslenme ve barınma yardımına dair yönetmelik değişikliği ile tarikat yurtlarına kamu kaynaklarından aktarılacak kaynakların kapsamı genişletildi. Yalnızca 2024 yılının ilk altı ayında kamu yararına çalışan vakıf, dernek adındaki yapılara 100 milyara yakın kaynak aktarıldı.
Çocuklarımızın kamusal eğitim hakkı için özel okullar kamulaştırılmalı, sermayeye, özel okul sahiplerine, vakıf, dernek adı altındaki yapılara aktarılan tüm kamu kaynakları geri alınmalı, kamusal eğitim için kullanılmalıdır.
KALICI YAZ SAATİ UYGULAMASI SONLANDIRILMALIDIR.
Enerji tasarrufu gerekçesi ile hayata geçirilen kalıcı yaz saati uygulaması çocuklarımızın fiziksel ve akademik gelişiminde telafisi imkansız bir yıkıma yol açmıştır. Karanlıkta başlayan ve ikili eğitimle birlikte karanlıkta sonlanan eğitim çocuklarımızın güvenliğini de riske atmaktadır.
Bilim insanları yeterli doğal ışığa ulaşmamanın hormon salınımını, vücut ısısını, bağışıklık sistemini ve çok çeşitli fizyolojik süreçleri olumsuz etkilediğini defalarca vurgulamaktadır. Güneş ışığının zihinsel ve bedensel ihtiyaçlarının hayati önemde olduğunu belirtmektedir. Kalıcı yaz saati uygulaması bireylerin bilişsel gelişimine, psikolojik durumuna, metabolik sağlığına ciddi zarar vermektedir.
Enerjide tasarrufun sağlandığına ilişkin bugüne kadar hiçbir bilimsel veri açıklanmamıştır. Kaldı ki insan sağlığından rakamlar gerekçe gösterilerek tasarruf edilemez. Sağlıklı yaşam hakkı tartışılmaz en temel insan hakkıdır.
Çocuklarımızın fiziksel, zihinsel gelişimi için, her günü karanlıkta güvenlik kaygısı ile yaşamamaları için kalıcı yaz saati uygulamasına son verilmelidir.
ÇOCUKLARIMIZIN NİTELİKLİ EĞİTİM HAKKI İÇİN YETERLİ ÖĞRETMEN ATAMASI YAPILMALI, ÖĞRETMENLERİN HAKLARI GÜÇLENDİRİLMELİDİR.
2023-2024 eğitim-öğretim yılında yalnızca 71 ilde ücretli öğretmen sayısı 66 bin 780’di. Norm kadro ihtiyacı ise 69 ilde 91 bin 484’tü. Emekli öğretmen sayısı ise 23 bin oldu. Yalnızca bu rakamlar üzerinden dahi en az yüz bin öğretmen ataması temel ihtiyaç iken yirmi bin atama yapacağı açıklandı. Çocuklarımız öğretmensiz bırakıldı.
Nitelikli eğitim hakkının temel ilkesi eğitimde süreklilik ilkesi iken ücretli, sözleşmeli güvencesiz çalışma olağan hale getirildi. Nitelikli kamu hizmeti ancak kamu emekçilerinin, öğretmenlerin insanca yaşanacak bir ücret ve güvenceli çalışma hakkı ile mümkün iken öğretmenler açıklanan rakamlarla yoksulluk hatta açlık sınırının altında yaşama koşulları ile baş başa bırakıldı. Kariyer basamakları ile eşit işe eşit ücret, öğretmenliğin bir uzmanlık alanı olduğu ilkesi yok sayıldı.
Mülakat, Milli Eğitim Akademisi, Akademik kurul ile liyakat ilkesi, öğretmenlerin en temel hakları ve eğitim fakültelerinin varlığı, işlevi ortadan kaldırıldı.
Biz veliler çok iyi biliyoruz ki öğretmenler kaybederse çocuklarımız kaybeder. Eşit, parasız, nitelikli, kamusal, bilimsel eğitim ancak öğretmenlerin haklarının, ekonomik koşullarının güçlendirilmesi ile mümkündür.
Çocuklarımızın nitelikli eğitim hakkı için en az yüz bin öğretmen ataması yapılmalıdır. Mülakat, akademi uygulamalarına son verilmelidir. Ücretli, sözleşmeli adıyla güvencesiz çalışma sonlandırılmalı, özel okullarda çalışan öğretmenlerin taban maaş hakkı talebi hayata geçirilmelidir. Eşit işe eşit ücret temel ilke olmalı, kariyer basamakları uygulamasına son verilmeli, hiçbir öğretmen yoksulluk sınırı altında çalıştırılmamalıdır. Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal edilmeli, öğretmenlerin hakları söz, karar süreçlerinde öğretmenlerin olduğu bir süreçle güçlendirilmelidir.
LAİK, KAMUSAL EĞİTİM HAKKI İÇİN ÇOCUKLARIMIZIN UMUTLARI, ÜLKEMİZİN GELECEĞİ İÇİN BİRLİKTE MÜCADELE!
Çocuklarımızın laik, kamusal eğitim hakkını kaybettiğimiz her gün çocuklarımızın umutlarını, memleketimizin geleceğini kaybediyoruz. Tüm velileri, laik, kamusal eğitim hakkına sahip çıkan herkesi çocuklarımız için sürdürdüğümüz eğitim hakkı mücadelemizi güçlendirmeye çağırıyoruz. Laik, kamusal eğitimi kazanmak; çocuklarımızın gelecek yaşantılarını değiştirme umuduna umut olma ve memleketimizin geleceğine sahip çıkma mücadelesini güçlendirmek ülkenin her yerinde bir araya gelmemiz ile mümkün olacak.
ÖĞRENCİ VELİ DERNEĞİ (VELİ-DER)