Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

“Türkiye Yüzyılı”nın Pek Çekici Bir Tarafı Yok

VELİ YALÇIN

“2023 hedefleri başlangıçtı. Asıl çıkışımızı ‘Türkiye Yüzyılı’yla 2024’le birlikte başlatıyoruz.

Recep Tayyip Erdoğan
AKP Genel Başkanı
Cumhurbaşkanı

Günümüzün en yaygın ve bulaşıcı hastalıklarından biri de unutkanlık. Bulaşıcı ve oldukça yaygındır. Bu hastalığa kapılmayanımız yok gibidir. Tedavisi oldukça zor ve tıp biliminin klasik tedavi yöntemleri bu hastalığın tedavisinde işe yaramamaktadır. Unutkanlığın çaresi, geçmişe dönülmesi ve sık sık hafıza tazelenmesinden geçmektedir. Yıllar içinde pek çok şeyi unuttuk, unutmak belki de insanoğlunun işine gelmektedir. Unuttukça rahatlıyoruz, rahatladıkça daha çok şeyi unutmaya başlıyoruz. Böylelikle gündelik yaşamda unuttuklarımızla uzlaşıyoruz.

Unutmamanın, hafızayı tazelemenin yolu yazmaktan, yazılanları tekrar tekrar okumaktan geçmektedir. Mezopotamya’daki Sümerlerin yazıyı bulmasından bu yana geçerliğini yitirmeyen ve her dönem geçerli olan bir deyiş vardır; “Söz uçar, yazı kalır.”
AKP Elazığ eski Milletvekili Zülfü Demirbağ, yüksek enflasyon ve artan gıda fiyatlarına ilişkin alım gücü sürekli düşen ve ağır yoksulluk yaşayan vatandaşlara yani bize önerilerde bulunuyor. Milletin vekili millete “Ekonomik sıkıntı çekebiliriz. Bizim gideceğimiz bir yer yok, öncelikli olan vatandır. Normal şartlarda ayda iki kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz. Domatesi iki kilo yerine iki tane alırız. Kış günü turfanda sebzeleri kullanmak zaten sağlığa da çok faydalı değil” diye akıl veriyor.

Bir başka milletvekili, AKP Manisa eski Milletvekili Uğur Aydemir, “Belki soğan ekmek yiyeceğiz aylarca ama güvenliğimizden kimseye taviz vermeyeceğiz… içimizdeki ajanlara rağmen, içimizdeki kanı bozuklara rağmen. İçimizdeki kanı bozuklar” diye ağzına gelini söylemekte herhangi bir beis görmüyor. Yine bu milletvekili, “Yola çıkarken bizim vatandaşlarımız elini cebine atarlar, bütçelerini kontrol ederler, vatandaşlarımız çok zekidir, akıllıdır, yola çıkarken kendilerini bir kontrol ederler, öyle yola çıkarlar. Dolayısıyla eğer cebinde parası yoksa eski yolu kullanır, eski yolun seyahat rahatlığını da yaşayarak görür” diye kendince bizimle dalga geçmekte sakınca görmüyor.

 

Ülkenin genç nüfusu işsizlik baskısı altında ağır ekonomik sorunlar yaşamaktadır. Üniversite mezunlarının bile işsizlik sorunu yaşadığı, iş bulsa bile asgari ücrete mahkum olduğu bir düzende fırsatını bulan ülkeden kaçmak istiyor. Olanaklar uygun olsa, ülkede genç insan değil kimse kalmayacak. İnsanlar (yöneticilerin sık sık söylediği bizi çok kıskanan) Avrupa ülkelerine gitmek istiyorlar Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin bunu nasıl anlıyor. Bakana göre, “Gençler Türkiye’den kaçmak istiyorlar diye bakmamak lazım, dünyayı tanımak istiyorlar.” Ülkenin parasının pul olduğu, evden dışarı çıkmanın mümkün olmadığı bir ortamda Bakan insanlarla alay ediyor, dalga geçiyor.

Ülkede iğneden ipliğe her şeye, her gün değil her saat zam geldiği, çalışılanların yarısından fazlasının asgari ücrete mecbur bırakıldığı bir ortamda, AKP Konya eski milletvekili Hüsnüye Erdoğan, gelen zamların söylendiği gibi olmadığını ama mini mini zamlar geldiğini ifade etmekten çekinmemiştir. Doğal gaza, elektriğe, benzine gelen zamları görmemezlikten gelmeyi çok seviyor.

Başında bulunduğu bakanlığın ruhunu ve işlevini anlamayan dönemin Aile Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, Karaman ilinde Ensar Vakfı’nın yurtlarında çocukların tecavüze uğraması karşısında “Bir kere olmuş olması kurumu karalamaya gerekçe olmaz” demesi gibi.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, bütün topluma meydan okuyarak, “Sizin tarikat, cemaat dediğiniz, bizim STK dediğiniz yapılarla protokol yapmaya devam edeceğiz.” diyor ve eğitimi dinselleştirmeye devam edeceklerini ifade ediyor.

İstanbul’da hilafet çağrısı yapanlar, Anıtkabir’de Cumhuriyete ve laikliğe küfredenler bu cesareti nereden aldıklarını çok iyi biliyorlar. Manken eskisi ve sürekli din değiştiren hanım kızımız durur mu, O da iktidara selam gönderir. “Türkiye 2030’a kadar tam manasıyla hilafet sistemine geçmiş olacak…”

Anayasa Mahkemesi’nin Hatay Milletvekili Can Atalay kararının uygulanmamasıyla Anayasa ortadan kalkmıştır. Dolayısyla “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olarak tanımlanabilir mi?

Bütün bunlara bakıp diyorum ki: AKP’nin sürekli tekrar etmeyi çok sevdiği “Türkiye Yüzyılı’nın” öncesi gibi sonrasında da bu ülkede yaşamanın pek çekici bir tarafı yok. Bilime, sanata, yaşama kısaca insana dair güzellikler yanı başımızda dururken hem de. Ülkede boğucu bir hava var, nefes almak gittikçe zorlaşıyor.

Tevfik Fikret’in şu şiiri de, ülkenin bugünü için yazılmış gibi durmuyor mu?

“Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, / Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!/ Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;/ Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay… / Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar. / Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar…”

Albert Camus’un, “İnsan aç kalmaya görsün, inançlarını bile yer” deyişini de unutmamakta yarar var.

“Söz uçar, yazı kalır”

VELİ YALÇIN