Bu Haberi Dinleyebilirsiniz...

Tülüşah Çiçeği ve Betona Gömülen Bir Gelecek

Egeden Medya Haber

Kuşadası’nın yalnızca simgesi değil, aynı zamanda doğaya ait en nadide emanetlerinden biri olan Tülüşah çiçeği, bir kez daha Karaova Mahallesi’nde çiçek açtı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da toprağın sabrı, doğanın direnciyle açtı bu güzellik. Ama biz, bu direnişi görecek duyarlılığı gösteriyor muyuz?

Tülüşah, yalnızca Kuşadası’nda yetişen endemik bir tür. Bu nedenle nesli tükenme tehdidiyle karşı karşıya olduğu için koruma altına alındı. Çiçeğini koparanlara binlerce lira para cezası var. Ancak sorun şu ki, bu çiçeği kökünden kurutanlar, yani o toprakları kepçeyle kazanlar, ruhsatla beton dökenler için ortada ne bir engel var ne de bir yaptırım.

Kuşadası’nın en verimli topraklarından biri olan Karaova, su şebekesi dahi bulunmamasına rağmen yaz kış demeden inşaatlara boğuluyor. Her gün yeni bir temelin atıldığı, doğanın adım adım geri çekildiği bu mahallede Tülüşah ne kadar daha yaşayabilir?

Bizler laf üretmekte usta bir toplumuz. Çevre koruma panoları, süslü afişler, sözde doğa dostu projeler… Ama iş doğayı gerçekten korumaya geldiğinde gözler başka yöne çevriliyor. Betona gömülen Tülüşah’ın arkasından üzülmek değil, önceden önlem almak gerekirdi. Ama nerde?

Bir tarafta çiçeği koparan vatandaşa para cezası, diğer tarafta o çiçeğin habitatını yok eden müteahhitlere sınırsız ruhsat ve koruma. Bu nasıl bir çelişki? Doğa, vatandaşın sorumluluğunda da şirketin kar hırsının dışında mı?

Tüm bu yapılaşmanın bedelini sadece doğa değil, Kuşadası halkı da ağır ödüyor. Yaz aylarında iki milyonu bulan nüfusun yükünü çekemeyen arıtma sistemi her yaz çöküyor. Kokular, kesintiler, sahillere vuran kirlilik… Hepsi birer uyarı aslında. Ama duymak isteyen kim?

Bugün Karaova’da açan Tülüşah çiçeği, belki sonuncusu olabilir. Belki de çocuklarımız bu çiçeği sadece kitap sayfalarında görecek. İşte o gün geldiğinde, “keşke” demek hiçbir şeyi değiştirmeyecek.

Kuşadası’nı seviyorsak, doğasını da seveceğiz. Tülüşah’ı korumak sadece bir çiçeği değil, yaşanabilir bir geleceği savunmaktır. Artık laf değil, eylem zamanı.