ELLİ TÜRK LİRASI VE FATMA ALİYE 1862-1936
Melahat Erten Tekeşin Kaleminden
Biliyorum, şimdi içinizden şöyle sorular geçmiş olabilir:
1-Elli liranın satın alma gücünden konu edecek.
2-Enflasyondaki etkileşiminden bahsedecek.
3-“Cüzdanımda elli liram var, şükür,” diyecek.
4-Konular ardı sıra uzayabilir…
Elbette, sizin beyninizde oluşan sorular, bende de mevcut. Ama benim yazımın bir akışı var; beni takip edenler, az çok bu konulara hakimler. Ben, yazılarımda, üç konudan uzak duruyorum.
1- Siyasi yazılar.
2- Dini konular.
3- Dram.
İlk iki konu üzerinde, elbette ki fikirlerim ve yorumlarım mevcut. Ama konular o kadar derin ve alt yapısında zengin bir kültürün oluşması gerekir ki… Kendimi bu konularda, yazı yazacak kadar yeterli bulmuyorum.
Dram konusuna gelİnce: Ben yazı yazmaya başlayınca, bizzat beni arayarak öyle aile dramları anlatıldı ki, roman olarak yazsam bel ki de romanlarım yok satardı; ama inanın ki, kalemim kaymadı.
Benim, bizzat otuz yılımı vererek sahasında mücadele ettiğim; çocuk, insan ve ilişkileri konularında, hasbelkader fikir sahibi olduğumu düşünüyorum. Beni bağışlarsanız eğer, bu konularda yazabilirim diye düşünüyorum.
Geçen gün, bir telefon konuşmamızda, kız kardeşim kadar sevdiğim biri, şöyle bir açıklamada bulundu: “Sizin yazacağınız konular bellidir. Spor yazarları, sadece sporla ilgili yazarlar, magazin yazarları, magazinle…
Sizin yazı rengi de bellidir, çocuk ve insan ilişkileri üzerinde olur.” dedi. Yazılarımın, iz düşümünü çok güzel kavramış sevgili kardeşim.
Şimdi, yazı başlığındaki, “Elli Türk Lirası ve Fatma Aliye” konusuna geliyorum.
Paranın arka bölümünde, derin derin düşünen, beynindekileri tam olarak anlatamamanın hüznünü yaşayan bir insan profili görüyorum.Yüz profilinin önünde mürekkep hokkası ve kitap. Hemen sağ tarafında, omuz hizasında, Fatma Aliye1862-1936 notu düşülmüş.
Merak ettim, kendim için araştırdım; izninizle de, sizinle paylaşmak istiyorum.
Fatma Aliye:
9 Ekim 1862’de doğdu. Çevirmen, aktivist, Tanzimat’tan İkinci Meşrutiyet’e uzanan süreçte roman, felsefe, ve tarihçi. Fatma Aliye, ilk Türk roman yazarımız ve ilk felsefe yazarımız olarak kabul edilir.Kadın hakları ve tarih üzerine eserler yazmıştır.
Ailesi:
Fatma Aliye, bilim adamı Ahmet Cevdet Paşa ve Adviye Hanım’ın kızı olarak dünyaya geldi. Babası Osmanlı döneminde, şer’i mahkemelerin dayanağı kabul edilen Mecelle Kanunları’ yapılmasında emeği geçen, ‘Tarih’i Cevdet ‘ adlı tarih kitabının sahibi, matematik, coğrafya, astronomi gibi bilimlerle de uğraşmış bir bilim adamıdır.
Çocuklarının iyi bir eğitim almasını ister. Özellikle de oğlu Ali Sedat için öğretmenler tutar.
Fatma Aliye, abisinin öğretmenlerinin anlattıklarını dinleyerek, abisinden önce, konuları kavrar.
Okumaya ve öğrenmeye son derece meraklı. Fransızca öğrenmek için babasını ikna eder. Öğretmen tutulur ve Fransızca’yı ana dili gibi öğrenir.
On yedi yaşına gelince, günün koşulları gereği, babasının yakın dostu Faik Bey’le evlenir.
Fakat, evliliği, eğitimi için engel olmaz; dünyaya getirdiği çocuklarına rağmen eğitimini sürdürür, devamlı okur, kendini geliştirir.
Birikimlerini kaleme alma fikri ağırlık kazanır. 1889’da Georges Ohnet’in bir kitabını çevirir. “Meram,” adıyla yayınlanan kitapla birlikte, yazım süreci de başlamış olur. Adını
kullanmaz “Bir Hanım,” diye yazar. Daha sonra çevirdiği kitaplarda da “Mütercime-Meram,” takma adını kullanır.
Kalemini ustaca kullanmasından, o dönemin ünlü yazarlarından Ahmet Mithat Efendi’nin ilgisini çeker. Birlikte,”hayal ve Hakikat,” romanını yazarlar.
1892’de tek başına yazdığı ilk romanı, “Muhadarat,” yayınlanır.
Ardından, “Refet,” “ Udi,” ve “Levaih-i Hayat,” romanlarını okuyucusuyla buluşturur.
1892 yılında yazdığı,“Muhadarat,” adlı kitabında Fatma Aliye olarak adını kullanır. Eserde, 19. yüz yıl sonu, Osmanlı toplumundaki varlıklı aile hayatı ayrıntılı ele alınıp işlenmiştir. Ana tema ise baskı ile yapılan evliliklerin mutsuzlukla sonuçlanacağı üzerinedir.
Eserlerinde, daha çok aşk, aile ekseninde, kadını işler. Böylece Türk edebiyat dünyasına, kadını gerçeklerle anlatan ilk kadın romancı, ilk felsefeci olarak Türk Edebiyatına iz düşümü yapar.
Günün koşullarında, bir kadının sosyal konulara parmak basması hiç kolay değildir. Bu nedenle, bir kadın olarak gerçek adını kullanmaktan imtina eder. Kadın olarak kendini ispatlama, sadece bizim topluma özel değildir. Dünya genelinde durum değişik değildir.
Örneğin, George Sand, kocasını terk edip yazar olmak istediğinde, tüm kapılar kapanır, evine dönüp çocuk doğurması salık verilir. Camille Claudel, heykeltraş olmak istediğinde, annesiyle arası açılır ve asla bir daha düzelmez. Afife Jale, tiyatro isteği ile yanıp tutuşur, ancak pek çok engel ve aşağılanma ile karşılaşır.
Fatma Aliye, önce aile çevresinde, daha sonra da topluma kendini kabul sürecini ustaca yapmış ve toplumdan dışlanmamıştır.
Fatma Aliye, romanları yanı sıra edebiyatımıza çeşitli makaleler, çeviri ve biyografilerle de katkıda bulunmuştur. 1914 yılında, “Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı,” son eseri olarak bilinmektedir.
Nisvan’i Osmaniye İmdat Cemiyeti adlı, asker ailelerine yardım derneğinin kurucusudur. Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin ilk kadın üyesidir.
Fatma Aliye 1928’de çok sevdiği eşi Faik Bey’i kaybetti.
Son dönemlerini ise kaybolan kızı İsmet’i arayarak geçirdi. İstanbul’da
13 Temmuz1936’da hayata gözlerini yumdu.
“Elli Türk Lirası,” üzerinde, bir kadın olarak yer aldığına göre, merak etmekte haklı olabilirim.
Şimdi yazımı sonlandırıyorum, elime,“Elli Türk Lirası,” alıp Fatma Aliye’nin, derin ve hüzünlü bakışının sırrını araştırmaya devam edeceğim.
Sevgilerimle…
Melahat Erten Tekeşin.
Kaynak:”Tarihin Unutulmaz Kadınları. Sosyal medya ve çeşitli kaynaklar.”