Örf ve Adetlere Bağlılık: Saygının Kaybolan Çizgisi ve Televizyon Dünyasında Yansıması
Her toplumun ruhu, onun örf ve adetlerinden çıkar. Bu gelenekler, yüzyıllar boyunca şekillenen bir kültürün, yaşama biçiminin ve değerlerin izlerini taşır. Ancak son yıllarda televizyon dünyasında, özellikle tartışma programlarında görülen yüksek sesle seslenişler ve saygıyı hiçe sayan davranışlar…
Özellikle de “Talk Show”larda belden aşağı espriler… Kadınların kutsal organlarına yönelik espriler… Toplulumuzun, bu köklü değerlerinden sapmaya başladığını gösteriyor. Bu yazıda, örf ve adetlere bağlılığın yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorumluluk olduğuna değinecek ve televizyon programlarındaki saygısızlıkları masaya yatıracağız.
1. Saygının Gücü: Köklerimizi Koruyan Değerler
Örf ve adetler, toplumu bir arada tutan gizli bağlardır. Saygı, yalnızca insanlar arasındaki ilişkiyi değil, toplumun huzurunu ve düzenini de korur. Her bir gelenek, geçmişten bugüne uzanan bir köprü gibi, bizlere bağlı olduğumuz değerleri hatırlatır. Ancak, televizyon programlarında yüksek sesle seslenişler ve sınırları aşan tartışmalar, bu temel değerleri tehlikeye atmaktadır. Çünkü saygı, sadece sözlü ifadelerle değil, davranışlarla da gösterilmelidir.
2. Televizyonda Saygısızlığın Normalleşmesi
Maalesef, televizyonun gücü arttıkça, bu medya platformlarında saygısızlık da artıyor. Özellikle talk show’lar ve yarışma programlarında, katılımcıların yüksek sesle seslenişleri ve birbirlerine yönelik sert ifadeleri, toplumda olumsuz örnekler oluşturuyor. İnsana dair olan her şey, ekranda anlık bir performans gibi sergileniyor, ama bazen bu performanslar, saygıyı göz ardı ediyor. Oysa televizyon, en büyük etkileşim alanlarından biridir ve ekranlarda gösterilen her davranış, izleyici kitlesi tarafından içselleştirilir.
3. Saygıdan Uzaklaşmak: Duygusal Zararlar ve Toplumsal Yansımalar
Televizyon, bizim kişisel ve toplumsal hayatlarımızı etkileyen güçlü bir araçtır. Ancak ekranlarda seslerin yükseldiği, hakaretlerin havada uçuştuğu ortamlar, saygı ve anlayıştan ne kadar uzaklaştığımızı gözler önüne seriyor. Bu davranışlar, sadece katılımcıları değil, izleyen herkesi etkiler. Birbirine hakaret eden katılımcılar, toplumsal barışa zarar verir. Saygı eksikliği, bireylerin duygusal olarak yıpranmasına yol açar, toplumsal ahlakı zedeler.
4. Örf ve Adetler: Değerlerin Teminatı
Örf ve adetler, bir toplumun değerler sistemini inşa eder. Bu değerler, bizi biz yapan unsurlardır; kim olduğumuzu ve neye değer verdiğimizi belirler. Televizyon gibi güçlü bir mecra, eğer bu değerleri yansıtan içeriklerle beslenirse, hem izleyicilere hem de topluma fayda sağlar. Saygı, yalnızca bir kelime değil, bir yaşam biçimidir ve televizyonun bu yaşantıya saygı göstermesi gerekir.
5. Saygıyı Yeniden İnşa Etmek: Toplumun Ortak Sorumluluğu
Saygıyı yeniden inşa etmek, sadece bireylerin değil, medyanın da sorumluluğudur. Bir televizyon programı, yalnızca eğlence aracı değil, aynı zamanda eğitim ve öğretici bir araçtır. Eğer saygıyı merkez alan bir dil kullanılacaksa, bu dil hem ekranlarda hem de gündelik yaşamda toplumun bütününe olumlu bir etki yapar. Bu, bireylerin davranışlarını dönüştürür, toplumsal yapıyı güçlendirir.
Sonuç
Örf ve adetlere bağlılık, sadece geçmişin bir mirası değildir; aynı zamanda günümüzün ve geleceğimizin temelini oluşturur. Saygıyı yeniden hatırlamak, hem televizyon dünyasında hem de yaşamda bizleri daha sağlıklı, daha saygılı bir toplum yapar.
Gelin, toplumsal değerleri koruyarak, televizyon ekranlarında da saygıyı her koşulda ön planda tutalım. Çünkü saygı, yalnızca bir kelime değil, bir toplumun hayat damarlarından biridir. Ve bizler, onu canlı tutmakla yükümlüyüz.
Bu konuda, siz saygıdeğer okuyucularımın fikirlerini de dikkate almak isterim. Benimle paylaşırsanız sevinirim.
Saygılarımla… Melahat Erten Tekeşin.