Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

Her fırsatda söylemişimdir, hâttâ avazım yettiğince bağırıyorum “ÇOCUK AKLI KALDI BENDE” diye. Hep taşıdım o saf tertemiz iki yüzlülükten uzak çocuk aklımı…

Olmuyor ne yaparsam yapayım kıralı çıplak görünce, üzerinizdeki elbise ne güzelde yakışmış padişahım demek zor geliyor bana…

Bir sevinçle kalkıyorum yerimden, işte şimdi tam zamanı kaç günlük ömrün kaldı, anlat onlara o terziler kumaş dokumuyor yiyip içip yan gelip yatıp, hazineden ceplerini dolduruyorlar diye, inanmış birkere tarzinin en güzel kumaşı dokuduğuna, eh etrafında bu kadar vezir’i azam kör değil ya…

Tıkırdıyor makineler akıyor akçeler, herkes halinden memnun varsın kıral’da çıplak gezsin diyemiyorsun çocuk aklında kalınca, kıral bizim kıral, iki terzinin yalanıyla çıplak kalmış vah vahda vahlar olsun…

Koooskoca kıral bu nasıl inanır demeyin, etrafınıza bir bakın, değişen sadece zaman, kıral aynı kıral vezir aynı vezir, kıralcılar aynı kralcı, bir eksik çocuklarımız.

Bağladık umudu çocuklara verdik yükü omuzlarına, tembihledik birde “Güzel günler göreceğiz” diye.

Güzel günler görürmüyüz bilmem ama, bildiğim tek şey, o vezir’i azamlar, kıraldan önde koşan kıralcılar hep olacak, terziler mi? Onlar o gün terziydi bu gün mütahit olur holdink olur, olurda olur, kıral kör olduktan sonra ne önemi var…

Dedim ya çocuk aklı kaldı bende diye, yine kıral çıplaaak diye bağırıyorum…

Hikaye bu, çocukluktan kulağıma düşmüş, yüreğimden beynime yol bulmuş bir hikaye, lafontenden güzel hikayeler, şimdi çocuklarımız hangi hikayelerle büyüyor?