Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

Atatürk ve Kurban

Tanrılara kurban adama işi neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Semavi dinlerin kaynağı olarak bilinen coğrafyada birbirinden çok farklı kurban ritüelleri bulunmaktadır. Bunların en eskisi MÖ. 4000 – MÖ. 2000 yılları arasında bugünkü Güney Irak’ta, bilinen ilk sistemli yönetimi kuran ve kendinden sonraki birçok medeniyete etki eden Sümerlerde kurban ritüelleri, Ziggurat adı verilen tapınaklarda gerçekleşirdi.

Kişisel kurban ritüellerinde genellikle, ekmek, şarap, tereyağı, bal, tuz gibi yiyecekler kutsal mekandaki Tanrı heykelinin önüne konuluyor, sağ ayağı ve böbrekleri kızartılarak Tanrıya ikram edilecek olan bir sığır öldürülüyor, törene katılanlar arasında paylaşılıyordu. Toplu törenlerde ise, hayvanların insanlar için yaratıldığı vurgulanırken, bu durum şu sözlerle orada bulunanlara özenle anlatılıyordu;

‘’Koyun insanlığın vekilidir; insan yaşamı için bir koyun vermelidir, insan başı yerine bir koyun başı vermelidir.”

İslami kaynaklarda ise Hz. İbrahim’in oğlunu kesmesine dair bir rüya görmesi ve bu rüyanın gereğini yerine getirmeye çalışması, ilk kurban kavramının ortaya çıkmasına neden olduğu ortaya atılmakta, konu ile ilgili Ayet ve Hadisler bulunmaktadır. Tanrıya kurban verme olayı İslamiyette bayram olarak kutlanmaktadır. Ayrıca çok farklı inanışta hayvanların yanı sıra insanlar bile gerek tek, gerekse toplu olarak çeşitli şekillerde kurban edilmiştir. Sümerler dışında Hititlerde, Azteklerde, Mayalarda, Antik Yunanda ve daha bir çok kavimde tanrıya kurban verme oldukça yaygındır.

Kurban kesme olayı sadece Kurban Bayramına özgü bir olay değildir. İstenen bir olay gerçekleştiğinde de kurban kesmek İslamiyette oldukça yaygındır. Yeni bir ev veya araba alındığında, yeni bir iş kurulduğunda, yeni bir yapı için temel atma töreninde, geciken bir çocuk sahibi olma olayı gibi çeşitli nedenlerle kurban kesmek oldukça yaygındır.

Bundan  89 yıl önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir haziran günü bir kurban olayına tanık olmuştur. Olay şöyle gelişir:

Resmi bir ziyaret için 1934 yazında Türkiye’ye gelen İran Şahı Rıza Pehlevi ve Atatürk, Ankara’daki temaslardan sonra birlikte Eskişehir, Afyon, Uşak, İzmir, Balıkesir, Çanakkale ve İstanbul’u kapsayan uzun bir geziye çıktılar. 25 Haziran 1934 günü Çanakkale’ye geçtikleri sırada heyet, öğle saatlerinde Kirazlıdere mevkiinde yemek molası verdi. Bu sırada, Şah’ın isteğiyle, bölgede tesis edilmekte olan garnizon bünyesinde küçük bir askeri manevra yaptırıldı.

Gezi heyetinde yer alan Hasan Rıza Soyak, bu sırada yaşanan ilginç bir olayı şöyle anlatıyor:

“Garnizon binalarından birinin temel atma töreni, iki devlet başkanının ziyareti gününe rast getirilmişti. Mustafa Kemal Paşa, Şah’la beraber açık bir otomobille temel atma töreninin yapılacağı yere geldi. Otomobilde Atatürk solda, konuğu da sağda oturuyordu. Birdenbire bir koyunun temele doğru yatırılıp boğazlanmak üzere olduğunu gördü. Kurban kesiyorlardı.

Atatürk: – Durunuz! diye bağırdı. Sonra başını sağa çevirdi ve “Şimdi yapacağınızı yapınız!” dedi.

Şah duyduğu derin şaşkınlığı gizlemedi: – Hazreti Gazi?

Atatürk, konuğunun ne demek istediğini anlamıştı. Sözünü kesti:

– Evet, dedi. Ben kana bakamam. Bir tavuğun dahi boğazlanmasına dayanamam.

Şah yine atıldı:

– Fakat bu kadar çok bulunduğunuz savaş meydanları!..

– O başka, dedi Atatürk. Öyle yerlerde ölülerin üzerinden atlayarak giderim. Ve tekrar etti:

– O, bambaşka bir iştir.”

Herkesin bayramı kutlu olsun, iyilikler getirsin.

Okul, genç beyinlere insanlığa saygıyı, millet ve ülkeye sevgiyi, bağımsızlık onurunu öğretir.” (Mustafa Kemal Atatürk)

Hüseyin ASAR