ADÜ Nereye Gidiyor?
Bir Üniversitenin Bilimsel Gerileyişine Dair Notlar
Bilim dünyasında artık herkesin kabul ettiği bir gerçek var: H-indeksi, bir bilim insanının akademik üretkenliğini ve etkisini ölçmenin en nesnel yollarından biridir. 2005 yılında fizikçi Jorge E. Hirsch tarafından geliştirilen bu ölçüt, bir akademisyenin yayınlarının ne kadar atıf aldığını temel alır. Örneğin, en az 10 makalesi 10’ar kez atıf almış bir bilim insanının H-indeksi 10’dur.
H-indeksi, sadece bireysel bilim insanları için değil, aynı zamanda üniversiteler için de önemlidir. Çünkü bu tarz göstergeler, üniversitelerin uluslararası sıralamalardaki yerini belirler. Bilimsel yayınlar, atıf sayıları, akademik başarı ve kurumun bilim dünyasına katkısı bu sıralamalarda belirleyici rol oynar.
Bugün dönüp Adnan Menderes Üniversitesi’ne (ADÜ) baktığımızda iç açıcı bir manzarayla karşılaştığımız söylenemez. 1992 yılında kurulan ve özellikle Tıp Fakültesi ile öne çıkan ADÜ, öğrenci sayısı açısından büyük bir üniversite olsa da, aynı dönemde kurulan üniversitelerle kıyaslandığında birçok alanda geride kalmış durumda.
Uluslararası üniversite sıralamalarında ilk 1000’e yalnızca üç Türk üniversitesi girebilmiş: İstanbul Teknik Üniversitesi (737), Bilkent Üniversitesi (938) ve Koç Üniversitesi (961). ADÜ ise ilk 2000’e dahi giremiyor. Bu durum sadece bir tesadüf değil.
Üniversitenin son yıllarda hızla siyasallaştığı, özellikle hastane başta olmak üzere çeşitli birimlerinde sık sık basına yansıyan sorunların yaşandığı görülüyor. Akademik üretkenlik ve bilimsel kalite açısından da ciddi bir erozyon söz konusu. Hal böyle olunca sıralamalarda geriye düşmek kaçınılmaz oluyor.
Bu noktada meşhur atasözü akla geliyor: “Balık baştan kokar.”
Geçtiğimiz günlerde Gazete Oksijen’de Baran Can Sayın imzasıyla yayımlanan bir araştırma, üniversitelerin başındaki isimlerin bilimsel yeterliliğini gözler önüne serdi. Araştırmada Türkiye’deki 202 rektörün H-indeks verileri incelenmiş. Google Scholar, Scopus ve SOBİAD gibi kaynaklardan elde edilen verilere göre, Türkiye’deki rektörlerin ortalama H-indeksi 17.7 olarak belirlenmiş. Bu değer, profesörlük için kabul edilen asgari 18 H-indeksinin bile altında kalıyor. Dahası, 202 rektörden yalnızca 63’ü bu eşiği geçebilmiş. Geriye kalan 139 rektör ise profesörlük düzeyine bile erişemeyen bir akademik performansa sahip.
Ve gelelim bizim üniversitemize…
Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Kent’in H-indeksi yalnızca 8. Evet, yanlış duymadınız: 202 rektör arasında 166. sırada yer alıyor. Bu tablo bile üniversitemizin neden bilimsel olarak geride kaldığını anlatmak için yeterli değil mi?
Ne yazık ki üniversiteler artık özerk kurumlar olmaktan çıktı. Rektör seçimleri kaldırıldı, liyakat yerini sadakate bıraktı. Atamalarda bilimsel yeterlilik yerine siyasi yakınlık gözetilir hale geldi. Üniversiteler, Cumhurbaşkanlığı’na bağlı sıradan eğitim kurumlarına dönüştürüldü.
Durum bu kadar açıkken başka söze gerek var mı?
Yine bir özdeyişle bitirelim:
“Halep oradaysa arşın burada.”
Ve Konfüçyüs’ten bir öğütle yazıyı noktalayalım:
“Bildiğini bilenin arkasından gidin.
Bildiğini bilmeyeni uyarın.
Bilmediğini bilen kişiye öğretin.
Bilmediğini bilmeyenden ise uzak durun.”