Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

MAYMUN ÖĞRETMEN (BİR)

MELAHAT ERTEN TEKEŞİN

Eylül ayı gelmiş yüreğimin kıpırtıları coşmuştu. Yeni öğrencilerimle buluşacak kim bilir ne maceralar yaşayacaktım. Müdürümüz Mehmet Ali Bekiroğlu, beni müdür odasına çağırmıştı.

“Sizinle, önemli bir konuda konuşmak istiyorum.” diye söze başlamıştı. Heyecanlanmıştım.” Bu kadar özel bir konu ne olabilir ki!..” diye düşünmüştüm.

Müdürüm, heyecanımı fark ederek hemen söze başlamıştı:

“Hoca Hanım, çocuk yuvasından üç öğrenci birinci sınıfa başlayacak birinci sınıflar arasında paylaşım yapacağım; birini sizin sınıfa vereceğim.”

Müdürüm sözünü bitirir bitirmez hemen söz aldım.

“Ne olur Müdür Bey, üçünü de benim sınıfa verin, onlar kardeş gibiler ayırmayınız lütfen.”

Müdürüm hafif gülümsedi:

“Bu çocuklar çok sevimli ama çok afacan olurlar, sınıfınız kalabalık, sizi çok yorarlar.” dedi.

Üçünün de benim sınıfa verilmesi üzerine çok ısrarcı oldum; üçünü de benim sınıfa verdi.

Kayıtlar tamamlanmış sınıflarımız oluşmuştu. İçim içime sığmıyordu.”Her biri diğerinden daha tatlı.” diye iç geçiriyordum.

Okulun ilk günü, isteyen ebeveynler çocuklarıyla birlikte sınıfıma girebilecekleri bilgisini verdim. Sınıfımın çoğunluğu yalnız girmeyi tercih etmişti. Çayhan, Ahmet ve Servet yuvadan geldiklerinden yuva hizmetlileriyle birlikte girmişlerdi. Gerçi onlar yalnız girmek istemişler ama ben bazı tüyolar almak istediğimden hizmetliyi özellikle davet etmiştim.

Çekingen çocukların isimlerini dahil ettiğim, ayaküstü uydurma masalını anlatarak dikkatlerini toplamaya çalışıyordum. Sınıfta, bir köşeden öbür köşeye koşuyor, ormanda kuş oluyor, uçma taklidi yapıyorum. Bazen de kurnaz tilki oluyor, doğaçlama, aklıma gelenleri masalıma dahil ediyordum.

O esnada, çocukların analizlerini az çok yaparsınız. Bunca uğraşlarınıza rağmen dikkatlerini toplayamıyorsanız, yıl boyunca çok uğraş vereceğiniz belli olur.

Yuvadan gelen çocukların görevlisi yanıma yaklaşarak:

“Hoca Hanım boşuna uğraşmayın bunlar seni dinlemezler, çok uğraşacaksınız, benden söylemesi.” dedi.

Aradan iki ay geçmişti ama ben hala kuralları oturtamamıştım. Çayhan, sıradan sıraya atlıyor, Servet, sıraların altından kara tahtanın önüne çıkıyor, Ahmet, durup dururken acaip sesler çıkararak dikkat çekmeye çalışıyordu. Diğer çocuklar da bunları taklit etmekte! Sınıf kalabalık, zor çocuklar var!..

Öğretmen okulunda, öğretmenlerimin tavsiye ettikleri kitapların hepsini okumuştum ama çare üretemiyordum.

İlginç bir fıkra aklıma gelmişti.

Temel ile Fadime, mahalleden geçerken köpeklerin saldırısına uğramışlar. Temel Fadime’ye seslenmiş:

“Fadime!  Yere kapaklanalım, bir kitapta okumuştum, insanlar yere kapaklanınca, köpekler gerisin geriye dönerlermiş.”

Fadime, yüksek sesle yanıt vermiş:

“E, Temel’um!  Senin okuduğun kitabı, bakalım köpekler okudular mı?”

Benim çocuklarımın hiçbiri benim okuduğum kitabı okumamışlardı.

Uzun düşünceler sonucunda “Maymun Öğretmen” olmaya karar verdim.

Önce kendilerine olan güvenlerini sağlamalıydım. Teneffüslerde de aralarına katıldım. Çocukları halka halinde topladım. İşaret parmağımı göstererek:

“Burada kaç parmak görüyorsunuz çocuklar?” Hep bir ağızdan ‘bir’ diye bağırdılar.

Özel durumda olan çocuklara çok basit sorular sorarak oyunu sürdürmeye başladım.

Halkanın içine bir çocuk koyuyorum.

“Burada kaç çocuk var Ahmet?”

“Bir çocuk var öğretmenim.”

“Ahmet soruyu bildi!..”

Zıplıyorum, alkışlıyorum, hep birlikte alkışlıyoruz. İki çocuğu yanyana diziyorum.

“Servet, burada kaç öğrenci görüyorsun?”

“İki öğrenci görüyorum öğretmenim.”

“Servet de soruyu bildi!..” Koşuyorum, zıplıyorum, alkışlıyorum, alkışlıyoruz.

İki çocuğu halkanın içine alıyorum.

“Çayhan, burada kaç arkadaşın var?”

“İki arkadaşım var öğretmenim.”

“Bir arkadaşını kamera halkanın dışına aldım, kaç arkadaşın kaldı?”

“Bir arkadaşım kaldı öğretmenim.”

“Çayhan bunu da bildi!..” Çayhan’ı kucaklayıp havaya kaldırıyorum…

Bu tip bildik soruları sorup bildiklerinde, atlıyor, zıplıyor,koşuyor, yeniden yanlarına geliyordum.

Beni artık, kendilerini güldüren “Maymun Öğretmen” olarak görmeye başlamışlardı.

Sırrı çözmüştüm “Maymun Öğretmen” olmak işe yarayacaktı…

Artık her sabah, okulun bahçesinde beni beklemeye başlamışlardı. Bahçe boyunca, sevgi dolu bakışlarla Maymun Öğretmen”lerini karşılıyorlar, ne soracağımı merakla bekliyorlardı.

“Maymun Öğretmen” çocuklara iyi geliyor, çocuklar da “Maymun Öğretmen’e terapi gibi geliyordu…

“Haydi öğretmenim sor sor.”Bana da sor…”Bana da sor…” “Ne olur!.. Sor… Sor… Sor…”

“Sevgi Kokulu Hikayeler” kitabımdan, devamı, bir sonraki yazımda olacak.

Saygılarımla…

Melahat Erten Tekeşin

Önemli not: Sonra öyle bir şey oldu ki!.. Hayatım boyunca unutamadım…