Bu Haberi Dinleyebilirsiniz...

“Dışarda Deli Dalgalar”: Bir Kale, Bir Hafıza, Bir Ülke

Yıl 1999. Devlet Tiyatroları Genel Müdürüyüm. O sabah Kültür Bakanı İsemihan Talay’dan gelen telefon kısa ama anlam yüklüydü:

— “Gel Rahmi, konuşacağımız bir şey var. Seveceğin bir konu…”

Kültür Bakanım İstemihan Talay çağırıyordu. Odaya girdiğimde yalnız değildi. Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu da oradaydı. Gözlerinde alışıldık devlet ciddiyetinden ziyade, bir heyecan, bir sevinç vardı.

Ve ardından cümle kuruldu:

— “Sayın Başbakanımız Bülent Ecevit, Sinop Kale Cezaevi’nin artık cezaevi değil, bir kültür ve eğitim yuvası olmasını istiyor.”

O an içimde bir şey titredi. Belki Sabahattin Ali’nin o rutubetli taş duvarlar arasında yazdığı şiirler yankılandı kulaklarımda:
“Dışarda deli dalgalar, gelir duvarları yalar…”

İşte o duvarları sanatla kurutacaktık biz. Taşlarını müzikle ısıtacak, gölgesinde tiyatro sahneleri kuracak, her parmaklıktan bir melodi sızdıracaktık. Oraya artık bir gardiyan değil, bir oyuncu, bir şair, bir çocuk adım atacaktı.

Kale teslim alındı. Ne geçmişin çığlığına kulaklarımızı kapadık, ne de acıyı kutsayıp büyüttük. Biz oraya neyi götürdüysek, orayı da onunla yeniden kurduk: Sanatla, eğitimle, aşkla…
Konserler verdik. Tiyatro turneleri düzenledik. Sergiler açtık. Balerinler döndü taş avluda. Şairler dizelerini okudu göğe. Hatta dizi ve film setleri kuruldu. Sinop’un o taş kalbi, yeniden atmaya başladı. Ve her atışında, bir tutuklunun yalnızlığını değil, bir halkın yeniden doğuşunu işittik.

Ama işte şimdi önüme düşen bir haber, tam kalbime saplandı:
“Sinop, Alkatraz gibi olacakmış…”

Demek yine kilitler dönecek paslı deliklerinde… Yine duvarlar yükselecek göğe… Yine özgürlüğün yerine duvar, umudun yerine demir konacak. Cezaevlerinde yer kalmadı diye yeniden kapılar kapanacakmış. Af yokmuş, merhamet yokmuş. Çözüm değil, ceza…

Oysa biz orayı açmıştık. Zincirleri değil, kapıları… Duvarlara kelepçe değil, perde asmıştık. İçeri mahkum değil, çocuk sokmuştuk. Bir ülkeyi iyileştirmenin başka yolları olduğunu göstermek istemiştik.

Bir dönem vardı ki, Başbakan Ecevit hapishaneleri sanatla dönüştürmenin peşindeydi. Bir dönem var ki, şimdiki yöneticiler onları tekrar doldurmanın…

İşte fark bu. Biri şiirin ardına sığınırdı, diğeri zulmün. Biri taş duvarların arasından bile umut sızdırırdı, diğeri oraya karanlığı istif eder.

Benim kalemimden başka söz çıkmaz:

Sanat, bir milletin vicdanıdır. Cezaevi duvarlarını değil, cehaleti yıkmak içindir.
Sabahattin Ali orada hapis yatmış olabilir, ama biz onun dizelerini özgür bıraktık.
Şimdi siz neyi hapsetmek istiyorsunuz?

Rahmi DİLLİGİL
(Emekli Devlet Tiyatroları Genel Müdürü)