Bu Haberi Dinleyebilirsiniz...

23 Yılın Özeti: Ayrıştıran Hayaller ve Ekonomik Gerçekler

Son 23 yıldır, bazen hayal satarak bazen de toplumu kutuplaştırarak yol yürüyen siyasi iktidar, başkanlık sistemine geçişle birlikte ülkeyi her geçen gün artan sıkıntılarla bugüne getirdi. İktidarının ilk yıllarında muhafazakarlardan liberallere, dönek solculardan etnik kimlik siyaseti yapan okumuş-yazmış Kürt vatandaşlara, iş dünyasından “yetmez ama evet”çilere kadar geniş bir yelpazede destek buldu. Herkes, Avrupa Birliği’ne gidildiğini sanarak AKP’nin trenine bindi. Oysa o tren, gerçekte Ortadoğu’ya doğru yol alıyordu.

Kaderin cilvesidir ki, 2011 yılından itibaren trenden ilk atılanlar dönek solcular ile “yetmez ama evet”çiler oldu. Ekonomide ise 2007’ye kadar Avrupa Birliği üyeliği beklentisi ve dünyadaki döviz bolluğu nedeniyle halka adeta bir balayı dönemi yaşatıldı. AKP, bu dönemde Ortadoğu’nun Almanya’sı olma şansını da kaçırdı. 2013 yılında, tarihte ilk kez kişi başına düşen milli gelir 12.650 dolar seviyesine çıkmıştı. Bugün ise doların baskılanması sonucu kişi başına düşen gelir 13.500 dolar gibi görünse de Türkiye, 12 yıldır fakirleşmeye devam etmektedir.

2010 yılından itibaren iktidarını kalıcı hale getirmek isteyen siyasi yapı, yeni yol arkadaşları belirlemeye başladı. Bu süreçte, Batı’nın açtığı krediler, özelleştirme gelirleri ve yurt dışından gelen sıcak para sayesinde halka fazla dokunmayan projelerle günü kurtardılar. Aynı zamanda, İslam coğrafyasına mesaj verirken Batı ile güçlü ilişkiler kurduklarını ve onların taleplerine hazır olduklarını göstermeye çalıştılar.

2011’den itibaren ABD’nin BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) kapsamında Suriye’nin parçalanmasına destek veren adımlar atıldı. Ardından, Almanya öncülüğündeki AB topluluğuyla “Göçmen Kabul Anlaşması” imzalanarak, Türkiye’nin uzun süredir yaşadığı finansman sorununa karşılık yurtdışına aşırı borçlanma ve içeride özelleştirme hamleleri başlatıldı.

Türkiye’nin yaşadığı en büyük kırılma ise 16 Nisan 2017’deki anayasa referandumunda yaşandı. Seçimde kullanılan ve geçersiz sayılması gereken 2,5 milyon oyun geçerli kabul edilmesiyle birlikte, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” ifadesiyle meşrulaştırılmaya çalışılan bu durum, muhalefetin sessizliğiyle daha da vahim bir hâl aldı. Bu referandumla birlikte Türkiye, kuvvetler ayrılığı ilkesinden uzaklaşıp kuvvetler birliği modeline geçerek ekonomik kaosun da fitilini ateşlemiş oldu.

Tek kişinin karar verdiği bir ekonomik modele geçen Türkiye’de, her seçim sonrası gelecek seçimleri kurtarma telaşıyla hareket edilip yapısal reformlar ötelenince, yönetenlerin donanımsızlığı ve dünyayı okuyamaması sonucu ekonomi her geçen gün daha da derin bir krize sürüklendi. 2021 yılında başlayan ve “geliyorum” diyen ekonomik felaket, 128 milyar dolarlık rezerv kaybı, “faiz sebep, enflasyon sonuç” anlayışı ve 1,3 trilyon TL’lik Kur Korumalı Mevduat ödemeleriyle halkı daha da fakirleştirdi.

Bugün yaşanan ekonomik krizin asli sorumluları, bu krizi bile muhalefetin üzerine yıkmaya çalışıyor. Oysa 23 yıldır iktidarda olan bir yapının, ülkede olup biten tüm olumsuzluklardan sorumlu olduğunu kabul etmesi gerekirken, hâlâ “bu kötü gidişi biz düzelteceğiz” söylemiyle ortada dolaşması tam bir çelişkidir.

Artık bu ülkede yapılması gereken her şey sil baştan, yeniden inşa edilmelidir. Bundan sonra iktidarın hatalarını gündeme getirmekten çok, ülkenin acilen neler yapması gerektiği konuşulmalıdır. Benim gözlemim, özel sektörde kendi işinde başarılı olmuş, kamucu ekonomiye inanan, dünyadaki gelişmeleri objektif değerlendirebilecek çok donanımlı kadroların bu ülkede mevcut olduğudur.

Bu topraklar, 1923-1950 yılları arasında kalkınma rekorları kırmış, bütçe fazlası vermiş, Düyun-u Umumiye’ye olan 500 milyar dolarlık borcu 1924-1954 yılları arasında ödemiş, kalkınma iktisadına örnek olacak projeleri hayata geçirmiştir. Türkiye, bugün karşı karşıya olduğu tüm bu zorlukları aşabilecek bilgi, birikim ve insan kaynağına sahiptir. Ancak bunun ilk ve tek şartı, bu iktidarla demokratik yollarla vedalaşmaktır.

O zaman tüm sorunlar, çok kısa sürede çözülecektir. Çözüm önerilerim 11-12 maddeye dayanmaktadır. Bunları gerekçeleriyle birlikte bir sonraki yazımda paylaşacağım.

Saygılarımla,
Basri Koyuncuoğulları