Bu Haberi Dinleyebilirsiniz...

Yüce Türk Milleti ve Kimlik Tartışmaları

Yüce Türk Milleti,

Bir vatandaş, bir internet sitesinde şu önemli soruyu sormuş:

“Tarihi kaynaklarda Osmanlı Devleti’nde padişahların halkı ‘kul’ olarak nitelendirdikleri ifade edilmektedir. Bu hitap mahzurlu değil midir?”

“Sorularla İslamiyet” adlı site bu soruya şu yanıtı veriyor:  “Değerli kardeşimiz, kul, Osmanlı Devleti’nin kapıkulu askerleriyle askerî ve mülkî idarecileri için kullanılan terimdir. Bu nedenle herhangi bir mahzur söz konusu değildir.”

Sözlüklerde “esir, köle” anlamına gelen kul, Osmanlı döneminde özellikle Fatih Sultan Mehmed’den itibaren “tebaa, hizmetkâr ve sadık” anlamlarında kullanılmış. Bu kullanım çerçevesinde “kapı kulu, kul kethüdâsı, kul kardeşi, kuloğlu, yerli kulu” gibi birçok kavram ortaya çıkmıştır.

Ne acıdır ki, koca bir imparatorluğu yönetenler kendi halkına “kul” derken, Anadolu’yu parçalanmaktan kurtaran ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran GaziMustafaKemalAtatürk, halkına daima “Yüce Türk Milleti” diye hitap etmiştir. Osmanlı döneminde hor görülen, aşağılanan Türk kimliği ve köylü sınıfı, Cumhuriyet ile birlikte onurlandırılmış; “Köylü milletin efendisidir” diyerek baş tacı edilmiştir.

Yeni Kimlik Arayışı mı, Eski Hesaplaşmalar mı?

Gelelim bugüne… MHP’nin son zamanlardaki “yeni bir milli kimlik” söylemi, bir dönemin “Biz milliyetçiliği ayaklar altına aldık” beyanının planlı bir devamı olarak karşımıza çıkıyor.

Ekonomik çöküşün, hukuk krizlerinin ve dış politikada yaşanan tıkanmanın gölgesinde bu çıkışın yapılması tesadüf değildir. Bu tür söylemler, toplumda yeni çatlaklar yaratmakta ve Türkiye’yi gereksiz bir kimlik tartışmasına sürüklemektedir.

Oysa ki Cumhuriyetimizin kurucu felsefesi Türklüğü, bu topraklarda yaşayan herkesi kapsayan bir üst kimlik olarak tanımlar. “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür” ilkesi; ırk, din, mezhep ayrımı yapmaksızın milletimizi birleştiren çağdaş bir vizyondur. Bu vizyonun içi boşaltıldığında, toplumsal çimento da dağılmaya başlar.

Ayrıştıran Dil Tehlikelidir

Son yıllarda Türklüğü yalnızca bir ırka indirgemeye çalışan söylemler; Kürt’ü, Çerkez’i, Gürcü’yü, Laz’ı, Alevi’yi, Musevi’yi dışlamış ve bu toplulukları adeta hedef haline getirmiştir. Oysa bu coğrafyada yaşayan her birey, Türklük üst kimliğiyle eşit vatandaşlık hakkına sahiptir. Bu kimliği sulandırmak, ayrıştırmak; milletin ruhuna saplanmış bir hançerdir.

Yıllardır “Türk milliyetçiliği” üzerinden siyaset yapan MHP’nin şimdi “yeni kimlik” söylemiyle neyi hedeflediğini sormak hepimizin hakkıdır. Bu açıklamalar Türkiye’nin birliğine hizmet etmeyecek, aksine bölünmeyi tetikleyecektir.

Türklük bir ırk değil; 86 milyon insanın ortak adıdır. Ayrıştıranlar değil, birleştirenler bu milletin gerçek evladıdır.

Bir Ruh, Bir Meşale, Bir Vicdan

Türklük, sadece bir tanım değil; bir ruh, bir meşale, bir vicdandır. Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana, bir ideolojinin değil, insanlığın ortak adalet arayışının simgesidir. Çanakkale’de, Yemen’de, Sarıkamış’ta, İnönü’de yazılan destanlar bunun kanıtıdır.

Bugün Türkiye, yalnızca kendi içinde değil, küresel anlamda da sorumluluk taşıyan bir ülkedir. Ortadoğu’nun karmaşasında bir barış adası olma potansiyelimiz vardır. Ancak bu potansiyel; tek adam rejimleriyle, hukuk dışılıkla değil, adaletle, demokrasiyle, eşitlikle hayata geçebilir.

Bu noktada asıl sorumuz şudur: Bir Ortadoğu ülkesi mi olacağız, yoksa bağımsız, güçlü, birleştirici bir demokrasi mi kuracağız?

Kimliğimizle, tarihimizle ve geleceğimizle oynanmasına izin vermemeliyiz. Siyasi pazarlıkların kurbanı olmayacak kadar değerli bir halkız.

Son Söz

Unutmayalım: Adalet, sadece yandaşa değil, herkese eşit uygulanmalıdır. Türklüğü bir ırka indirgemek; bu millete, tarihimize ve geleceğimize ihanettir. Kimlik oyunlarına, sahte ajandalara boyun eğmeyin.

Yaşasın tam bağımsız Türkiye!

“Türk milleti güzel her şeyi, her medeni şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktır ki, her şeyin üstünde takdir ettiği bir şey varsa o da kahramanlıktır.”
— Gazi Mustafa Kemal Atatürk