Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.
Köşe yazılarımız, yazarlarımızın özgür iradesinde olup, kendilerini bağlar…

NEDİR BU SOSYALİZM (3) 
GÜRCİSTAN VE STALİN MÜZESİ!

Kaldığım yerden devam etmeden önce bazı arkadaşlarımın isteği üzerine, geçen yazımın son paragrafında anlattığım. Stalin ile ilgili bölümü detaylı olarak açıklamak istiyorum. Bir diğer sebep ise çok üzüldüğüm bir şekilde SSCB’nin yıkılma nedenlerini tartışmaya açmadan önce hem kendimi hem de okurlarımı biraz rahatlatabilme isteğimdir?
2006 yılında ailecek ilk defa düzenlenen Gürcistan turuna katılmıştık. Tura katılan sadece 9 kişi olduğumuz için bize bir minibüs tahsis edilmişti. Böylece Trabzon’dan Tiflis’e doğru yolculuğumuz başladı. Rehberimiz de biraz içki sever olduğu için o meşhur Gürcü mutfağını ve adetlerini de öğrenmiş olduk. Bu adetler çok güzel ve eğlenceli olduğu için sizlerle de paylaşmak istedim.

Gürcistan da Sofra ’ya Gürcüce ‘SUPRA’ adı verilmektedir ki, bu aynı zamanda sofra kültürünü de imgelemektedir. Şarap, Gürcü sofra kültürünün vazgeçilmez içeceklerindendir. Şarap gümüş saplı kadehlerin yanısıra, öküz, geyik ya da dağ keçisinin boynuzundan yapılan ve Gürcücede boynuz anlamına gelen KANTZİLERLE de içilir…
Şarabı bu şekilde içmeye başlayınca, Sevgili Aziz Nesin aklıma geldi.! Çünkü Değerli mizahçımız Gürcistan ziyaretinden döndüğünde gazetecilerin ‘’Gürcistan’ı nasıl buldunuz’’ sorusuna ‘’bir şey diyemem SIRF TAVANLARINI GÖRDÜM’’ cevabı, kendisini biraz da çapkın bildiğim için beni epey güldürmüştü. Gürcistan da bende boynuzdan içtiğim şarabı rehberimiz sayesinde biraz çok kaçırıp tavanları seyredince Sevgili Aziz Nesin imizin ne demek istediğini iyice anladım.?
Yine Gürcülerin adetlerine göre, Sofrada mutlaka TAMADA adı verilen ve kadeh kaldırma seremonilerini düzenleyen biri bulunmaktadır. En başta tamada konuşmasını gerçekleştirir ve ardından masada bulunan diğer kişiler söylemek istediklerini söylerler. Her sofrada olmazsa olmaz bir takım kadeh kaldırma konuları vardır. Bunlardan en önemlisi ise, yine TAMADANIN önderliğinde gerçekleştirilen “dünya barışı” üzerinedir. Zaten barışı seven bir insan olduğum için defalarca tekrarladığımız bu yemeklerden çok zevk almıştım.
Tiflis dönüşü yol üstünde olmayan Göri şehrinde Stalin’in müzesi olduğu söylenince mutlaka görmeliyiz diyerek oraya gittik. Şehre girip insanlarla temas etmeye başlayınca bir an kendimizi uzayda sandık? Sanki sosyalist bir ülkedeydik? İnsanlar bize ve birbirlerine çok iyi ve saygılı davranıyor dövizle ödeme bile kabul etmiyorlardı. Sonra o muhteşem müzeye gittik. Bizi müze görevlisi bayan karşıladı ve gezdirmeye başladı. Stalin ve oğlunun resimlerinin oraya gidince de ağlamaklı oldu. Hikâyeyi anlatınca da bizim gurupta neredeyse herkes ağlamaya başladı. Önceki yazımda da belirttiğim gibi Stalin, Almanların, esir düşen er oğluyla bir ferdmareşallerini takas teklifini ‘’bir Feldmareşali sıradan bir askerle takas etmem’’ demesi sonucu oğlunun öldürülmesi gerçekten son derece de dramatik bir olaydı.

Sonrasında ben müze yönetimiyle görüşmek istedim. Kızımın tercümesi ile kendilerine bir yıl önce Amsterdam da ANNE FRANK’IN müzesini (Anne Frank’ın Hatıra Defteri) ziyaret ettiğimi ve burasının bir demokrasi müzesi haline getirilip, dünyadaki birçok demokrasi kuruluşu ile temasları olduğunu anlattım. Bence sizde burayı bir KOMÜNİZM MÜZESİ yapmalısınız dedim. Çök şaşırdılar. Âmâ ben durmadım.’’ Ben oraya yaptığım gibi buraya da bağış yapmak istiyorum dedim. Olmaz bizim makbuzumuz bile yok dediler! Ben zorlayınca bir makbuz bulundu birçok imzayla bağışım alındı. Sonrasında bir baktım müzenin ÖZEL DEFTERİ getirilerek imzalamam istendi. Ben de birçok dünya liderinin imzası olan bu deftere onur duyarak imzamı attım. Sonrasında ise bizi şehir dışına ana caddeye kadar eskortlarla uğurladılar?
Stalin’i sevmeyen birçok kişinin bana kızacağını bilsem de dünya tarihinde iyi ve kötü iz bırakmış bir insanı anmak bana büyük bir keyif verdi. Haftaya kaldığım yerden devam edeceğim. SSCB nin çökmesindeki rolü ne kadardır .Onu da elimden geldiğince tartışmaya açacağım.