Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

MİLLİ TAKIM DAHİL HİÇBİR TAKIMIN TARAFTARI DEĞİLİM

Veli Yalçın

“Çocuklar bana, bense
Mahir’lere, Deniz’lere
benzemeye çalışıyordum.”
Metin Kurt

2024 Avrupa Futbol Şampiyonası (EURO 2024)’da Türk Milli Takımının her karşılaşması sonrasında ortalık karışmaktadır. Önce Arda Güler Gürcistan maçında attığı golden sonra “tevhid” daha sonra Merih Demiral Avusturya maçında alınan galibiyetin ardından “bozkurt” işareti yaparak tartışmalara neden oldular. Toplumda var olan kutuplaşma daha da netleşti.

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de spor denilince akla futbol gelmektedir. Futbolun geniş halk kitleleriyle kurduğu ilişki sermayeye, mafyaya, cemaatlere, iktidara ve resmi ideolojiye çekici geldi. Kenan Evren, Turgut Özal, Cem Uzan, Mehmet Ağar, Fatih Terim, Arda Turan ve Hakan Şükür’ün etkin olduğu futbol dünyası ülkenin sorunlarına duyarlı olması eşyanın tabiatına aykırı olduğu bilinmektedir. Bunların dünyası sınıf dayanışmasına, örgütlülüğe ve halkın sorunlarına uzak, küfür ve şiddete, şike ve dopinge, şovenizme ve ırkçılığa, fanatikliğe, kumar ve sömürüye yakınlıktır. Bunların karşısına koymamız gereken örnek ise 1948-2012 yılları arasında yaşayan, eski milli futbolcu, teknik direktör, sendikacı ve siyasetçi Metin Kurt olmalıdır.

Genelde sporun özelde futbolun ülkenin sorunlarından soyutlanamayacağını tekrar etmeye gerek yoktur. İspanya diktatörü Francisco Franco’nun Madrid’deki Bernabeau stadyumu için “Bana 150 bin kişilik bir uyku tulumu yapın” ve 1932-1968 yılları arasında Mussolini hayranı ve Nazi yanlısı Portekiz başbakanı Antonia Salazar’ın “Portekiz’i kırk yıl 3 F, fiesta (şölen/festival), Fadima (örgütlü din) ve futbol’la yönettim” sözleri toplumsal sorunlarla spor/futbol arasındaki ilişkiye kanıt olarak gösterilmektedir. Ülkemizdeki resmi ideoloji meşruiyetini “milliyetçilik, muhafazakarlık ve dindarlık” temeline dayandırmaktadır.

Türk milliyetçiliği ve siyasal İslam hareketleri saldırgan ve kendisinden olmayanlara karşı hoşgörüsü olmayan hareketlerdir. Özellikle 1980 Faşist Askeri Darbesi’nde sonra topluma zorla giydirilen Türk-İslam Sentezi’nin gerici politikacıları ve politikaları aydınlara kuşkuyla/düşmanca bakılmasında başarılı olmuştur. “Yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir. Yalan teşkilat kurmuş, doğru yalnızdır.” Bu yazıyı yazdığım sırada Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), “Ermeni soykırımı” söylemi nedeniyle Açık Radyo’nun yayın lisansını iptal etmiştir.

Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri kitabında “Kapitalist ülkelerde, sömürülenler ile iktidar arasına çok sayıda ahlak hocası, danışman ve “kafa karıştırıcı” girer” diye yazmaktadır. Evet, ülkemizde yoksullarla iktidar arasındaki “kafa karıştırıcı”lardan bugünkü iki örneği Arda Güler ve Merih Demiral’dır. Tıpkı gündüz Sivas Katliamı’nı anıp, akşam Merih Demiral’ın bozkurtlu fotoğrafını paylaşanlar gibi…

Teşkilatlı, sınıf bilinçsiz, sermayeden yana milliyetçilerin, muhafazakarların, siyasal İslamcıların, iktidarın ve resmi ideolojinin her şutu örgütsüz emekçinin kalesine girmeye devam ediyor…