Bu makaleyi dinlemek için tıklayınız.

 

KURULTAYDAN KALANLAR

Ekrem Örsoğlu yazdı

Bir mücadelenin damlası olmanın önemini kavramakla başlayan, bir dik duruştur eylemlerde olmak, o eylemlerde buluştuğun damlalarla büyür göl olursun. Durgun bir gölde damla olmak yetmez, yükselir bulut olursun, yağar dere olursun, karışıp çağlayan nehir olur akarsın denizlere umudunu sürükleyerek.

Umutla başlayan her mücadele güzeldir, hele birde yürekten umutlarına inanarak çıkmışsan umut yoluna bir başka güzeldir orada dost ellerle buluşmak, bir yiğit türküyle yollardaydık dost bildiklerimizle…

Karanlığın arasından süzülen bir ışık gibi, o mis gibi Anadolu kokan çocuk, ben öyle yazmıştım bir yazımda onu anlatırken, koparamamıştım onu Anadolunun güzelliğinden, en kötü günlerde bile o umut ışığını hiç eksik görmedim gözlerinden. Canları yanında olunca başka bir mutluluk yansıyordu yüzünden. Otobüsün hareketiyle kapmıştı mikrofonu, kameramı bile yetiştiremeden, öyle politik oy kaygılı konuşmalardan uzak, neden İstanbul Yenikapı yolunda olduğumuzu anlatıyordu, hak için aşkla varız, bizi ne torba yasaya nede Turizim Kültür Bakanlığına sığdırabilirler, varız var olduğumuzu haykıracağız diyordu, Cemevi Başkanı, Öğretmen Erdal Kılınç, mis gibi Anadolu kokulu çocuk.

Yaklaşık 7-8 saatlik bir yolculuğun ardından İstanbul’un o ünlü kongre salonuna gelmiştik, yağmurlu bir kış saati azizliğin’de salonun lobisinde bulmuştuk kendimizi. CHP’li Belediyelerin ikram araçları geceden yerlerini almış, çayından çorbasına kadar gelen misafirlere ikramlarını yapıyordu, otobüs sarhoşluğunu atınca gazetecilik yanım ağır basıyor, kameramla dolaşmaya başlıyorum.

Güzel ülkemin dört bir yanından gelen Canlarla dolmaya başlamıştı salonun lobisi. Aklıma ustanın o ünlü şiiri geliyor; “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim”
Şiir de şiir hani, günün anlamına hafızamda öylesine oturdu işte!

Sağ tarafa dönüyorum bir abla yaşı 70 üzeri, başında allı yazması, allı kuşağı, dizlerine uzanan eteği, sırtına attığı hırkasıyla, ben Anadoluyum diye haykırıyor. Yanına yaklaşıp katraja alıyorum, hoş geldiniz nereden geldiniz diye soruyorum, tereddütsüz konuşuyor, sanki ablam, neredeyse sarılacak boynuma hoş bulduk dercesine, gözleri ışıl ışıl yüreği yüce bir ana, varız diyor, adeta gözleriyle haykırıyor. Can can canlar, sol yanıma dönüyorum köşeli kasetiyle yaşı 80’e varmış bir aslan parçası, pos bıyıklarının arasından dökülen birkaç kelime sevgi aşk üzerine, aşk ile canlar aşk ile, ne yaparsak aşk ile yapalım ki bal eyleyelim. İleride gözüme Kuşadasından gelen dostlarım ilişiyor, Erdal Başkanla ayaküstü sohbeti koyulaştırmışlar, kamerayla yaklaşınca sanki beni hiç tanımaz gibi, işime gösterdikleri saygı öne çıkıyor, birkaç resim birkaç kelam derken yan tarafta sohbette olan dostlar sesleniyor; bizde buradayız Alanyadan geldik, kameramı çeviriyorum sanki 40 yıllık dostluğumuz var gibi, öylesine içten, öylesine candan bir buluşma, duygu ve düşüncelerin buluştuğu o nokta…

O polis koridorundan geçişle rahatlıyoruz, geceden gelen yol yorgunluğunu atmak istercesine sandalyelerle buluşuyoruz. Yaklaşık 7 bin kişilik salon, bir o kadarda ayakta, mübalağasız salon 10 bin kişiyi ağırlıyor. Bir saz birkaç türkü ve Semah ekibiyle açılış, 7 çatı tek bir kurultayda Hak için Adalet için Demokrasi ve Lâiklik için buluşuyor…

Kurultay haykırıyor;
Alevîler ne torba yasaya nede Kültür ve Turizim Bakanlığına sığar, Eşit Haklar, Cem İbadetimiz Cemevleri İbadethanemizdir, Eşit Yurttaşlık, Alevilik Vardır Alevilik Haktır…