Bu Haberi Dinleyebilirsiniz...

İNSANLIK DÜŞMANI NEOLİBERALİZM – 2

YENİ FEODALİZMLE KIYAMETE GİDİŞ?

Bir önceki yazımda anlatmaya çalıştığım gibi, 1970’lerin başından itibaren neoliberalizme dönüşen kapitalist ekonomi, teknoloji devrimleriyle güçlenerek küreselleşti ve tüm dünyayı hâkimiyeti altına aldı. Bunu yaparken, insanlık dışı ilkelerini uygulayabilmek için önündeki en büyük engel olan sosyalist ülkeleri, sol hareketleri ve demokrasinin bizzat kendisini hedef aldı. 1991’de SSCB’nin çökmesiyle büyük bir avantaj yakalayan sistem, sol hareketlerin geçmişte nasıl geliştiğini ve güçlendiğini analiz ederek teknolojik araçlarını bu süreci engellemek için kullandı. Özellikle bireyciliği teşvik ederek toplumları atomize etme konusunda büyük başarı sağladı.

Bu bağlamda, küreselleşen sermaye öncelikle politik alana müdahale etti. İşçi ve emekçilerin uzun mücadeleler sonucu kazandığı haklar, birer birer ellerinden alındı. Günümüzde uygulanan neoliberal politikalar; kemer sıkma, sermayenin merkezileşmesi ve özelleştirme üzerine kuruludur. Bu politikaları sürdürebilmek için otoriter ve faşist yönetim biçimleri giderek yaygınlaşmaktadır. Küresel sermayenin sahip olduğu mutlak güç, sol partileri zayıflatmış, sendikaları etkisizleştirmiş ve medyayı kontrolü altına almıştır. Milliyetçilik ve dincilik her yerde teşvik edilmekte, Behice Boran’ın 1970’lerde söylediği gibi toplumlar ciddi anlamda geriye gitmektedir. Gerici, dinci ve milliyetçi partiler güçlenirken, ülkelerin adalet, eğitim, güvenlik ve inanç sistemleri küresel kapitalizmin çıkarlarına hizmet eder hale gelmiştir.

EKONOMİK SÖMÜRÜ VE KÜRESEL BORÇLANMA

Ekonomik alanda ise finansallaşma ve metalaşma hızla yayılmaktadır. Tüketim harcamaları sürekli pompalanırken, yükselen fiyatlar karşısında konut piyasasına katılmaya çalışan hane halkları ağır borç yükü altına girmektedir. Düşük gelirli kesimler, özelleştirilen sağlık, eğitim ve su gibi temel hizmetlere erişebilmek için tüketici kredilerine bağımlı hale getirilmiştir. Türkiye’de 2002’de kişi başına düşen tüketici kredisi ve kredi kartı borçlarının kullanılabilir gelire oranı %4,3 iken, 2015’te bu oran %50’yi aşmıştır. Küresel borcun GSYH’ye oranı ise 2024 itibarıyla %328’e ulaşarak 318 trilyon dolarlık rekor seviyeye çıkmıştır. Bu durum, finans sisteminin dünya ekonomisini tamamen ele geçirdiğini açıkça göstermektedir.

Kapitalist sistemin artık üretimi artırmak gibi bir amacı yoktur; tek hedefi daha fazla kâr elde etmektir. Bunun sonucu olarak doğal kaynaklar, bireysel kültürel özellikler, entelektüel birikim ve bilgi hızla sömürülmekte ve yok edilmektedir.

SENDİKALAR VE SOL HAREKETLERİN ZAYIFLATILMASI

Bu ekonomik düzenin bir gereği olarak, sendikaların gücü ve etkinliği büyük ölçüde azaltılmıştır. Çalışma hayatında “esneklik” talebiyle işçilerin kazanılmış hakları ortadan kaldırılmış, çalışma mevzuatları sermaye lehine değiştirilmiştir. Ulus devletlerin kapitalist ekonomi üzerindeki kontrolü giderek azalırken, uluslararası şirketler ve ortaklıklar sayesinde küresel sermaye, üretim ve istihdam koşullarını belirleyen bir güç haline gelmiştir.

Bunun sonucu olarak sendikalar büyük darbeler almıştır. 1960’ta ABD’de sendikalaşma oranı %30,9 iken, günümüzde %10,1’e düşmüştür. İngiltere’de 1960’ta %40,5 olan bu oran günümüzde %20 civarındadır. Almanya’da 1960’ta %34,7 iken, bugün %15-20 seviyelerine gerilemiştir. Fransa’da ise 1975’te %22,8 olan sendikalaşma oranı, 2021’de %8,3’e düşmüştür.

Benzer bir düşüş grevlerde de görülmektedir. ABD’de 1960-1990 arasında gerçekleşen genel grev sayısı 9.168 iken, 1990-2024 arasında bu sayı yalnızca 902’ye düşmüştür. Türkiye’de ise 1985-2000 yılları arasında yıllık ortalama 127,5 grev yaşanırken, grevlere katılan işçi sayısı 47.534’tü. Ancak 2001-2015 yılları arasında bu sayı dramatik şekilde azalarak, yıllık ortalama 20,2 greve ve 6.713 işçiye kadar gerilemiştir.

Küresel sermaye, teknolojik araçları en büyük silahı haline getirerek yalnızca toplumları değil, aynı zamanda işçi örgütlerini de bireycileştirmiştir. Sendika ve sivil toplum örgütleri içinde, yalnızca kendi çıkarını düşünen bireylerin yönetimi ele geçirmesi sağlanmış ve bu yapılar işlevsiz hale getirilmiştir.

SOLUN VE ALTERNATİF SİSTEMLERİN YOK EDİLİŞİ

Neoliberal kapitalizmin egemen olduğu dünyada, Yunanistan’da Aleksis Çipras örneğinde görüldüğü gibi sosyal demokrasi gibi alternatif sistemleri uygulamak imkânsız hale gelmiştir. İşçi ve emekçi örgütlerinin çökmesiyle birlikte sol partiler de büyük bir kriz yaşamaktadır. Yönetimlerine bireyci ve eğitimden uzak yöneticilerin gelmesiyle sol hareketler, özellikle diyalektik tartışma ve örgütlenme yetilerini kaybetmiş, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de kâğıt üzerinde varlığını sürdüren etkisiz yapılara dönüşmüştür.

Eğer bu sisteme karşı olan insanlar, mevcut koşullar altında sol hareketin nasıl yeniden örgütlenebileceğini keşfedemezse, gerçekten de dünya büyük bir felakete sürüklenmektedir.

Neoliberalizmin kıskacındaki insanlık, kendi geleceğini yeniden inşa etmek için ne zaman harekete geçecek?